Toronto için her zamankinden daha ılık bir akşamdı. Ama tek garip şey bu değildi. İrili ufaklı, garip şekiller gölgeleriyle birlikte sağa sola yalpalanarak ilerliyordu. Bu sadece kaldığım evin güvenli kapılarının arkasından görebildiğim kadarıydı. Derken sesler yaklaşmaya başladı. Merdivenlerde ayak seslerini duydum! Ne?! Kapıya vurmaya başladılar! Israrla çalmaya devam ettiler. Işığımızı görmüşlerdi. Mecburdum kapıyı açmaya. Ve açtım! Karşımda 1 metreden uzun bir hamamböceği duruyordu. Çok sevimli bir yüzü ve gülümsemesi vardı. ‘TRICK OR TREAT!’ diye bağırdı!(şeker mi şaka mı?) Happy Halloween!
Size bu satırları yazarken başıma gelenler bunlar.
Halloween / Cadılar Bayramı
Hani ilk geldiğimde katıldığım Şükran Günü (Thanks Giving) yemeği geleneğinden bahsetmiştim ya. O biter bitmez Halloween yani Cadılar Bayramının reklamları ve pazarlaması devreye giriyor. Evlerin önündeki bahçeler kurukafalar, iskeletler ve hayaletlerle donatılmaya başlıyor. Dükkanlar, vitrinler korkunç ya da sevimli kostümler, plastik kesik kafalar ve kanlı kollarla dekore ediliyor. Televizyonum olsaydı kesinlikle bol korku filmi efektli reklamlar da görürdüm.
Dünyanın her yerinde ticari hale gelen bayramlardan biri de işte bu Halloween.
Çocuklar her ne kadar kostümleriyle kapı kapı dolaşıp dev torbalarına şekerleri, çikolataları ve cipsleri dolduruyorsa yetişkinler de hala Halloween eğlencesinden nasiplerini alıyorlar. Bu yıl Pazartesi gününe denk gelen Cadılar Bayramından önceki hafta sonu şehirde pek çok parti vardı. Cuma, Cumartesi, Pazar gece gündüz sokakta makyajlı, kostümlü insanlar… İşin komiği, çoğu ofis “bizimki dahil olmak üzere” Halloween günü kostüm yarışması yaptı. Bizim ofis üç ortağın ekiplerinin çekişmesine şahit oldu.
Biz ekipçe 50 yıl sonra yeniden bir araya gelmişiz gibi bir fikir üzerinde çalıştık. Diğer ekipler ‘Toy Story’ filminin karakterlerine, bir diğer ekip de ‘emoji’lere dönüşmüştü. Hiç bir gruba dahil olmayan çılgın fotokopi kraliçesi tek başına ‘zombie’ olarak gelince, kendi grubuna oy veremeyen tüm ekip üyeleri başka gruba oy vermemek için Nora’ya oy verdi sanırım ve büyük bir farkla yarışmayı kazandı.
Halbuki bizim ekip süperdi!!!
Gelelim Hayatın Gerçeklerine
Hala kendi evime taşınamadım.
Her ne kadar hamamböcekli evi seçsem de onu seçene kadar ya da daha doğrusu kötünün iyisi olarak ona razı olana kadar başıma gelmeyen kalmadı.
Tam ona gönül indirmeye karar kılmışken bir arkadaşım ‘dur bir de ben bakayım ilanlara’ dedi ve bana 3 tane süper ilan gönderdi. Ben onların bana geri dönmemesini kabul edip ya da paylaşımlı kiralık daire olduklarını anlayana kadar ‘ya ne güzel yerler varmış, biraz daha mı baksam?’ havasına girdim. İnanılmaz harika 3 daire de ben buldum.
Biri kaldığım evin çok yakınında müstakil bir evdi. 3+1, ön bahçesi, arka bahçesi ve tamamlanmış bodrum katı var. Buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi ve faturalar dahil (elektrik dışında) 1200 Dolar. Yani benim hamamböcekli tek oda daireden 125 Dolar daha pahalı! Nasıl yani?
Sonra tam şehir merkezinin göbeğinde, dayalı döşeli 1+1, her şey dahil 900 Dolara bir ilan. Hoppala!
O da yetmez eskiden oturduğum eve yakın mahallede dayalı döşeli, 1+1, her şey dahil daire 850 Dolar!
Hangisine atlayacağımı şaşırdım.
Hemen yazdım. Şöyle iyi biriyim, şöyle cici biriyim. Evinize gözüm gibi bakarım. Amam beni seçin. Benim de eskiden kiraladığım mobilyalı daireler olmuştu. İnsan nasıl hisseder biliyorum. Yazıyorum. Bağlama çalıyorum Ufuk Ablamın değimiyle.
Ev Kiralama Sahtekarlıkları
Sonra ev sahiplerinin hikayelerini dinlemeye başladım. ‘Yurt dışında bir iş buldum. Ailemle hemen taşınmam gerekti. Toronto’da evimi teslim etmek için güveneceğim kimseyi bulamadım. Senin gibi iyi biri otursun, evime sahip çıksın istiyorum. Para o yüzden mevzu değil. Evi görmen için sana anahtarları kurye ile göndereceğim. Sen bu kira başvuru formunu doldur yeter. Allah’a emanet ol. Sana güveniyorum.’
Maalesef bu gelişmiş, çoklukla ateist, mantık ülkesinde biri ‘Allah, Tanrı, Güven’ deyince o an zınk diye duruyorsun. Hiç güvenli bir alana girmediğini o an anlıyorsun.
Bütün ilanların inanılmayacak kadar iyi olması, hepsinin 5 yıllığına yurt dışına gidiyor olması ve koca Toronto’da benden başka kimseye güvenmemeleri tabii ki çok şüpheli bir durumdu. O yüzden ayağımı sürüye sürüye hamaböceklerime geri döndüm.
Öteki Tarafta Dünya İyisi Yabancılar
Bir yandan da taşındığımda en azından üzerinde uyuyacak bir yatak olsun diye uygun fiyatlı mobilya arıyorum. Craig’s List’ten ikinci el, Ikea açılan yatak gibi bir şey buldum. Ikea fiyatı 350 Dolar + döşeği (kaç liraysa) + vergi. Adamın biri aynısını 150 Dolara satıyor. Aman gidiyim bakiim dedim. Bir de böyle şeyler bir anda gidiveriyor. Hızlı davranmak gerekiyor.
İş çıkışı bir gün hem ev bakıyorum, hem de bu yatağa bakmak istiyorum.
Bir yandan cep telefonumun interneti bitiyor. Fido denen firma ile telefonda saatlerce kavga edip 15 Dolara bana bir türlü satamadıkları 1 GB yerine 100 MB’ine 5 Dolar ödeyeceğim ekstraların telafisi için 50 Dolar kredi ödemelerini sağlayıp yatağını satan adam ulaşıyorum. Google maps ile yolumu zor bela bulup, bir apartmanın 27. katındaki dairelerine ulaşıyorum. Çok tatlı, orta yaşlı karı koca. Tertemiz, güzel bir evde yaşıyorlar. Yatağı görüyorum, gayet iyi durumda, tamam diyorum, çok isterim bunu almak. Ok diyorlar. Bunu tabii dışarı çıkartmak için parçalarına bölmek gerekecek. Oops! Tabii mühendis kocam yanımda olmadığı için bu adımları düşünmek benim aklıma gelmiyor. Sonra da tekrar bir araya toplanmaları gerekecek. Sen yapabilir misin Petek? Hayır, sanmıyorum. Tamam. Benimle çalışan bir arkadaşım var. Ondan yardım isteyeceğim. Sana da yardım edebilir mi diye sorayım mı? Evet lütfen.
Ve gerçekten artık en iyi arkadaşım olabilecek Bay Kris (Pakistan ya da Hint asıllı olabilir diye düşünüyorum) Filipinli arkadaşı Edgar’ı ikna ediyor ve Pazar günü Edgar ve ben Edgar’ın arabasıyla hamamböcekli daireye parçaları taşıyıp, yatağı tekrar kuruyoruz. Tabii Edgar’a bunun için 100 Dolar veriyorum ama hala herşey bütçe dahilinde ve ben kendi kendime ne bunu yapabilirdim ne de yapacak birini bulabilirdim.
Kris’in karısı yatağın yanında bana tabak çanak hediye ediyor. Artık kullanmayacakmış ve para istemiyormuş.
20 Dolara bir de sehpa alıyorum onlardan ama arabaya sığdıramadığımız için geride kalıyor.
İşte böyle iyi, böyle yardım sever, böyle gönüllü çözüm ortağı olan insanlar da çıkıyor karşıma. Çok şükür.
Ev demişken
Evet hamamböcekli eve ilk çıkartmamı yaptım. Yatağımı kurdum ama hala o kadar çok problem vardı ki bugün ‘süper’ime bak bunlar bunlar Çarşamba’ya kadar hallolmazsa ben yokum dedim. Detaylarla sizin canınızı sıkmayım. Epey sinir bozucu. Bakalım bu rest nasıl sonuç verecek? Problemleri çözüp, orada kalamazsam, güzel hikayesi olan yatağı ne yapacağım bambaşka bir soru.
Mücadeleye devam…
Sorunlara yenilmiyoruz.
Önümüze umutla bakmaya devam ediyoruz.
Size Edgar’ı anlatarak veda edeyim.
Edgar Filipinlerde doğmuş ve orada mimarlık okumuş.
Ablası hemşire olarak Kanada’ya gelince o da arkasından, 22 yaşındayken Kanada’ya göçmüş. Tabii ki eğitim ayırımcısı Kanada onun mimarlık eğitimini tanımamış. O da daha basit, daha farklı işler yapmak zorunda kalmış. Ama burada Filipinli, üstelik kendi lehçesini konuşan bir kadınla tanışmış ve evlenmiş. Şu anda 22 yaşında bir erkek çocukları var. Müstakil bir evleri var. Çalışmaya devam ediyor. Böyle Ikea mobilyalarını tarifine bakmadan yapmak hoşuna gidiyor. İçindeki mimarı besliyor. Diğer hobisi bisiklete binmek. Son zamanlarda da resim yapmaya başlamış. Gösterdi bana bir kaçını. Hiç fena değildi valla. Şimdiki hayali karısıyla Fransa’ya gitmek ve bisikletiyle oradaki dağlara çıkmak.
Çok tatlı bir hikaye değil mi?
Bana ilham verdi.
Live. Love. Thank. Yaşa. Sev. Şükret. Felsefemize çok uygun ☺
Yeni şeyler deneme cesaretinin, içinde bulunduğun anın tadını çıkartma imkanının ve sahip olduğun tüm değerler için şükretme fikrinin hep sizinle olmasını diliyorum.
Haftalık Kanada maceramın nasıl başladığını merak ediyorsanız, ilk yazımdan başlayabilirsiniz: Türkiye’den Kanada’ya İkinci Göç.
Haftaya buluşalım haftaya…
Okudukca kendi Turkiye~Avusturya~Norvec arasindaki tasinma seruvenlerim geldi. Bir ikea yatagi kurmak icin harcanan o 100 dolarin acisini bilirim:) tabi ki insan emegi karsiligini almali ama viyana’da toplamda 50€ ‘yani ikea’dan aldigim tulleri kisaltmak icin terzinin 100€ istemesini hatirlatti banaNorvec’ten sevgiler Petektakipteyim
Gülşadcığım, sağolasın. Biz dünyanın bilimum köşelerinde günlük yaşamın farklılıklarını hazmetmeye çalışırken, tek umudum, Nasreddin Hoca’nın gölü mayalamaya çalışması gibi, bizim de gittiğimiz yerlere kendimizden, kültürümüzden birşeyler katıyor olmamız. Ne dersin?
Yazdıklarını heyecanla okuyorum.
Ev,anlattığından daha iyi ve temiz görünüyor sanki.yatak da güzelmiş.
Kaldı masa.
Kolay gelsin..
Masa da tamam 🙂