Ziya Enişte’yi kaybetmemize çok üzüldüm. Bu acılı günlerinde senin yanında olamadım. Öncelikle baş sağlığı, sonsuz sabır ve dayanma gücü diliyorum.

Sana bu satırları Kanada’nın, Ontario Eyaletinin kuzeydoğu bölgesinde, üç nehrin birbiriyle bir halka şeklinde birleşip ortada ada olarak kalan bir bölgesinden yazıyorum.

sana bu satırları işte tam olarak buradan yazıyorum..

Yeni işimin ilk ayını tamamladım. Haftaya Pazartesi tatil olduğu için, burada ‘uzun haftasonu’ olarak bilinen, herkesin benim gibi, bir nehir, bir göl kenarına kaçmak istediği üç günlük tatilde, arkadaşlarımın davetiyle böyle hoş bir yere gelme imkanım oldu. Hava sıcak ve nemli. 30 derece!

İstanbul’da doğup büyüdüğüm için doğa, başta bana korkutucu gelmişti. Özellikle böcekler sanki bana zarar vermek için oradalar diye düşünürdüm. Ne kadar bencil, saygısız ve ‘şehirli’ bir bakış açısı! Her şey benimle ilgili sanki. Halbuki onların doğal ortamlarına ait olmayan yönlerimle, gelip oturan benim. Bir de onların bana saygı gösterip, uzak durmalarını bekliyorum.   Şimdi daha iyiyim. Kano yaptım. Ceylan, sincap, su kaplumbağası, kurbağa, bir sürü kelebek ve çok hızla kanat çırpan sinek kuşu gördüm!

kürek çekerken sol dirseğime mal olan harika kono

ceylan

Eminim sen hiç benim gibi doğadan korkmadın. Hayatının bir bölümünde, doğayla iç içe yaşadın diye hatırlıyorum. Mesela Konya’daki eviniz.. Üç ya da iki katlı bir evdi, sanki. Kocaman da bir bahçeniz vardı, değil mi? İlkokuldayken ananemle ziyaretinize gelmiştik. O yaşımda her şey bana kocaman da gelmiş olabilir tabii. Bahçenizde yere gömülü değil de yerin üzerine yükselen, beton duvarlı, kare şeklinde, ufak ama işlevsel bir havuz vardı diye hatırlıyorum. İçine girip oynamıştım. Doğru mu acaba?

Bir kediniz olabilir mi o zamanlarda? Sanki sen bahçede bir şeyler yaparken omzunda takılıyordu bu kedi. O omzundayken iş yapman daha zor olduğu halde, her zamanki sevgi ve anlayış dolu gülümsemen ve doğal sürmeli gözlerinin boncuk boncuk parıldamasıyla bana bakıp, ‘Ne yapcan? Kedi işte!Boynuma masaj yapıyor.’ diye onu yere indirmediğini hatırlıyorum.

Ev Yapımı Salça

Hiç unutamadığım en önemli şey ise, o evin damında kuruttuğun domateslerden yaptığın salça! Aman Allah’ım ne kadar etkilenmiştim o lezzetten. Ara öğün olarak, kalınca kesilmiş bir dilim ekmeğin üzerine o salçadan sürer, verirdin bana. Bazen de ekmek üzerine süzme Konya yoğurdu sürerdin. Sanki üzerine biraz da kekik ekerdin diye hatırlıyorum. Parmaklarımı yemiştim! İstanbul’a döndüğümde de anneme zorla bakkaldan domates salçası aldırıp, ekmeğe sürdürüp, yediğimi hatırlıyorum. Konservenin metal tadı geçmişti salçaya. Büyük düş kırıklığı olmuştu. Seninki gibi değildi.

Feriha Teyzeciğim, benim mutekit ailemin, örnek Cumhuriyet kadınlarından biri olarak her zaman hayran oldum sana. Sadece öğretmenlik yapıp başkalarının çocuklarının eğitimine katkı sağlamadın, üç mühendis evladınla ülkenin gelişmesine ve kalkınmasına da destek oldun.

Tabii ki rahmetli Ziya Eniştemle oluşturduğunuz, mükemmele yakın aile modeliyle, birlikte başardınız bunu. Siz, çocuklarınız, çocuklarınızın çocukları, şimdi onların da çocukları sizin başlattığınız yolda devam ediyor. Senin ve Ziya Eniştemin olumlu ve parlak ışığı kaç kişiyi daha içinden besliyor, dışına taşıyor ve etrafını aydınlatıyor!

Bizim ailenin ışığını ben de Kanada’da, uzaklarda hem içimde taşıyorum, hem de seçimlerimle, davranışlarımla, iş yapma şeklimle etrafıma yansıtıyorum galiba.   Durumlara hep çözüm odaklı yaklaşımımız.. başkalarının bir bakışından ne ihtiyacı var anlayıp, daha o dile gelmeden seçenekleri düşünüp, hazırlamak.. Yapılacak bir iş varsa ondan kaçınmamak… Hadi, el birliğiyle hemen yapalım, çabucak çözülsün diye organize olmak ve organize etmek..

Ailece en büyük zevkimiz ise her halde sevdiklerimize pişirdiğimiz leziz yemekler ve sağladığımız keyifli ortamlarda vakit geçirmek. Değil mi? Evet, ben de nerede olursam olayım en sevdiğim zamanlar bunlar.

Sac Böreği

En çok istediğim sey de ananemden sana geçen ‘sac böreği’ becerisini, geleneğini bir gün devralmak.

Sizin evde bir ‘sac böreği ‘günü hatırlıyorum.

Aileden herkes, günün erken saatlerinden itibaren, yavaş yavaş evinize ve mutfağınıza dolmaya başlar. Sen önce sac böreği hamurunu ellerinle yoğurursun. Kabarması için kenara koyarsın. O sırada kıymalı ve peynirli-ıspanaklı içleri hazırlarsın.   Sonra küçük toplara böldüğün hamuru oklava ile açarsın. Oklavanın üzerinden iki yana sallanan, taze açtığın yufkayı, üretim sırasına girmiş bir aile üyesine uzatırsın. O kişi düzgünce açılmış, incecik yufkayı dikkatlice önüne serip, yarısına hazırladığın içi yayıp, yufkanın diğer yarısını üzerine kapatıp, ıslak parmaklarıyla kenarlara bastırıp, böreğin mühürlü bir şekilde kapandığından emin olur. Ulak olarak görevli bir başkası, içi doldurulmuş ve mühürlenmiş böreği sacda ya da tavada pişirecek kişiye gönderir. ‘Pişirmeden sorumlu bakan’, böreğin her iki yüzünü de böreğe hasar vermeden, çevirerek pişirir ve pişen böreği düz bir tabağın üzerine ihtimamla yerleştirir. Bir başka kişi, tereyağı ile, taze pişmiş böreğin üste gelen tarafını yağlar. Böreğin altı ise altındaki böreğin ekstra yağını emerek dengelenir. Bu dairesel işlem hiç ara vermeden saat gibi işlerken, başka biri süzme Konya yoğurdundan buzlu ve köpüklü bir ayran yapmaya başlar. Benim çocukça işlevim ise tüm böreklerin hazırlanmasını bekleyemeyip, yağlanmış sac böreğinin birini ocağın yanından çalarak kaçmam! Ama börek çok sıcak olduğu için elimde bile tutamam! Bu arada herkes, hınzırca bozulan üretim zincirden hakkını almak için etrafıma üşüşür. Hepimiz sıcak sac böreğinin bir parçasını koparıp ağzımıza atarız. Tabii ki ben elimde kalan parçanın yarısını getirip, üfleye üfleye sana da yediririm. Ve işte o an, ailemizin kolektif sac böreği yapma ve yeme geleneğinin dayanılmaz mutluluğu anıdır.

Feriha Teyzeciğim, ne kadar şanslıyız! İyi ki varız. Olduğumuz gibi, kendi halimizde, dünyanın ihtiyacı olan tüm değerlere sahibiz. Herkes öyle değil mi? Yaşam ve paylaşım arzumuz devam ettikçe, enerjimiz hep olacak ve etrafımıza katkımız hep devam edecek.

Seni çok seviyorum. Ellerinden, yanaklarından öpüyorum. Herkese selam. Yılbaşında inşallah İstanbul’a geliyorum. Seni görmeyi heyecanla bekliyorum.

Kocaman sevgiler,

Petek

Live. Love. Thank. Yaşa. Sev. Şükret. Çünkü biri olmadan diğerleri olamıyor.

nehirde kano yaparken gördüğüm manzara