Cuma sabahı feribotla Koh Phi Phi (‘Koh’ ada demek bu arada)’ye gidiyoruz. Transferimiz sabah 8:30’da. Akşamdan valizleri hazırlamışız. Saat 8’de kalksak rahat rahat yetişiriz diye düşünmüşüz. Saat 7:30’da odanın kapısı çalındı. İstememiştik ama transferi ayarlayan hostel olduğu için çok düşünceliler uyandırma servisi herhalde deyip ‘ok. thank you’ diyorum. 3 dakika sonra tekrar kapı çalıyor ama başka ses yok. ‘Anladık. Thank you’ diyorum, kendi hızımda hazırlanıyorum. İki dakika sonra tekrar kapı vuruluyor, yav hala biri mi var orada neden bir şey demiyor diye açıyorum kapıyı, dün akşam bize hareket 8:30 diyen çocuk çok suçlu bi ifadeyle elindeki kâğıdı gösteriyor ‘no 8:30. 8:00’. Aaaaaaaaa! Koş koş koş.

Feribota yetişiyoruz. Farklı transfer araçlarıyla gelen bir sürü yolcu var. Kimi günü birlik gidiyor, kimi orada kalmaya gidiyor, herkesin göğsüne farklı renkte bi etiket yapıştırmışlar. Öyle ayırt ediyorlar. Bu harika bir fikir çünkü turizm sektöründe çalışsa bile yerel halkla İngilizce iletişim çok zor. Botta Phi Phi’ye gelmeden görevli bize soruyor: ‘Ne ayak? Kalıyor musunuz, dönüyor musunuz? Dönüyorsanız, nereye?’ Ya Krabi ya Koh Lanta. Zar atar gibi ‘rastgele kemik’ dedik ve saat 15:30’a Koh Lanta’ya dönüş biletimizi aldık.

Phi Phi adası Tayland

Phi Phi adası Tayland

Koh Phi Phi

Saat 11 gibi ünlü Phi Phi adasına indik. Burası 2000 yılında ‘The Beach’ filmi çekildiğinden beri acayip popülerleşmiş. Her popüler mekan gibi pahalı bir parti merkezi olmuş. Üç sahili var.  Biri limana 5 dakika uzaklıkta. Diğeri 15 ve 30 dakika. Burada denizden longtail (uzun kuyruk) adlı teknelerle bir yerden bir yere gidiliyor. Teknenin önünde yüksek bir tahta var.  Arkasında da Umur’un dediğine göre araba motorundan bozma bir motor. Çok uzun metal bir boruyla kaptan dümen kontrol ediliyor. Deniz tarafında bir pervane. Teknenin gitmesi için çalışır halde pervane suya daldırılıyor, yavaşlamak için ise havaya kaldırılıyor. Motoru açıp kapamak için resmen araba anahtarı ve kontağı kullanılıyor. Bu ilginç düzenekte kaptan direksiyonu yani uzun çubuğu ancak ayaklarıyla kullanabiliyor.

Longtail bot, Koh Phi Phi

Longtail bot, Koh Phi Phi

Koh Phi Phi

Koh Phi Phi

Burada insanlar fiziksel olarak çok aktifler ve ayaklarını bizden çok daha fazla fonksiyon için kullanıyorlar. Longtail kaptanı gibi dümen, ya da parasailingde paraşütle müşteri ile birlikte yukarı çıkan kişi, sadece eli ve ayaklarıyla paraşütün iplerinden tutunarak onlarca metre yukarı çıkıyor ve plajda paraşütün şezlong ve şemsiyeler üzerinden alçalıp aynı noktaya inmesini sağlıyor. Hiç bir güvenlik önlemi olmadan. Bknz.Phuket Patong plajı.

Neyse Phi Phi’nin 15 dakika mesafedeki plajına yürüdük. Harika. Arkada Viking Resort. Bembeyaz kumlu plaj. Turkuaz mavi deniz.

Koh Phi Phi

Koh Phi Phi

Tek problem herkes longtail teknelerle geliyor, pata pata pata, sürekli gürültü. Ayıptır söylemesi Ipanema’da da helikopter gürültüsü büyülü plajın bütün keyfini bozuyordu. Burada da olmamış diyoruz Umur’la, denize girip, bir şeyler yiyip, internetten Koh Lanta’da kalacak yer bulalım diyoruz. Yemek iyi hoş da, internet yok. Paralı. Ben mıh, Umur benden mıh, no thanx 🙂

Phi Phi adasında bir müslüman mezarlığı

Phi Phi adasında bir müslüman mezarlığı

Saat 3’e geliyor. Bir longtail bulup limana gitmemiz gerekiyor artık. Elde var 1000 Baht, vermemiz gereken 100 Baht. Bu asla yapılmaması gereken bir şeymiş, aman not edin. Phi Phi’de büyük banknot bozdurmak çok zor, kaptanlar çok kaba. Banka dışında bir yerde ise döviz bozdurmak imkânsız. Birazdan ikinci bölüme geleceğim. Tam İstanbul’daki taksici dramı. Paranla rezil olmak. Hedef noktana gelmişsin, elinde 100 TL taksiden inmişsin, bütün bakkal ve manavlara para bozdurmak için giriyorsun. Kimse yardımcı olmuyor. Ne kadar beceriksiz olduğumuzu görünce sonunda suratsız longtailci de karaya indi, parayı elimizden aldı, bozdurdu, suratımıza bakmadan üstünü verdi. Kopunkaaaaa. Teşekkürler.

Koh Lanta

Hızlı adımlarla yakındaki parti plajına baktık. Hiç bir şey kaçırmamışız, Patong gibi kalabalık ve gürültülü. Koşar adım feribota yetiştik. Elimizde THY’den kalma bir paket fındık, Phuket’ten biraz kavrulmuş bezelye, az kaju ve biraz da kavrulmuş siyah fasulye var sadece. Onları idareli idareli yiyerek, uyur uyanık bir sekilde Koh Lanta’ya vardık. Aksam üzeri 5-5:30 suları. Otel yok. Başörtülü Müslüman bir kardeşimizin tuk tuk (Konya’daki pırpırlara benzeyen motosiklete bağlı yolcu taşıma bölümü olan 3 tekerlekli taksi) hizmetini kötü pazarlıkla aldık.

Koh Lanta'daki Tuk Tuk şoförümüz

Koh Lanta’daki Tuk Tuk şoförümüz

Lonely Planet’da ilgimiz çeken oteli arattık Wee’nin telefonundan yanıt yok. Zaten dolu orası diyor. Ok yol üstünde başka yerlere bakalım o zaman. İlk 3 yer full dolu. Ooops. Dördüncüde çok kötü bi oda olsa da atladık. Wee’ye gereğinden fazla para verip resepsiyona gittik. Anaa, yeterince baht kalmamış. Çaylak turist hatası. Oda parası çıkıyor ama bir de depozito istiyorlar. Para yok. Hayır bir de yemek yiyeceğiz daha. 7-Eleven var ilerde orada bozarlar diyorlar. Ok. 7 Eleven’i bulduk ama para bozmuyorlar. Geldiğiniz limanın orada bozarlar bir tek. Artık yarın bozarsınız.

Ama bu gece ne yiyeceğiz? Üç dükkâna düşük kurdan, kendi karlarına dolar bozmalarını teklif ettik, Nuh diyorlar peygamber demiyorlar. Biz bütün seyahat paramızı dolar ve euro olarak yanımıza almıştık. Çünkü ATMden her para çekiş 12-14 TL hizmet ücretine tabi. Umur’un da benim de uber mıh olduğumuzu söylemiş miydim? 😉 Gördüğümüz turistlere derdimizi anlattık, belki düşük kurdan bize para satarlar diye. Yok. Tık yok. Para çekeceğiz bankadan. Tabii ki para kartları biz valizin derinliklerine gömmüştük.

Odaya git, onları bul. Gel. Para çek. Saat oldu 8. Acıktık iyice. Yol kenarında iyi ve dolu görünen bi restorana girdik. Yine Müslüman kardeşlerimiz, alkolsüz dükkânlarına kabul ettiler bizi. Sipariş verdik. Ohhhh. İnternete girelim. Yaşasın. 10 dakika geçer, 15 dakika geçer yemek yok. 20 dakika geçer. Baktık yan masalarda da yemek yok. Herkes açlıktan masaya yatmaya başlamış, eller alında, gözler şaşı. Mutfakta ailenin tek kızı teker teker yemekleri yapıyor! Siparişe göre abisi ya da kocası mutfakta olmayan buzdolabından torbayla sebzeleri götürüyor getiriyor!

Ne! Tüm malzeme mutfakta bile değil mi?!

Aç turist, çok mutsuz bir turist! Hele para bozdurmak için iki saat uğraştıysa. Yan masaya yemek geldi. Ama bizden önce iki masa daha var. arghhh. Umur bir parti broşürünü okuyarak sakin kalmaya çalışıyor. Saat 10’da karnımız az doymuş bir şekilde kalktık oradan.

Monkey Bar

Plaja doğru yürürken yarın sabah ilk iş bu saçma adadan kaçalım Krabi’ye gidelim diye konuşuyoruz. Karşımıza parti broşüründeki Monkey Bar çıktı. Ne komik bir isim. Girelim bari. Aynı Olympos’taki gibi çardaklar, yer minderleri, alçak sehpalar, herkes bir köşeye uzanmış. Dj çok güzel çalıyor diye düşünürken o da ne? Canlı müzik mi var? Oh yeah! Hatun ne güzel söylüyor. Bütün Radyo Eksen top 20 şarkıları ama Filipinli bir hatun ve bir gitar inanılmaz orijinal bir yorumla, patlatıyorlar notaları yukarıdan aşağıya, detone olmadan. Helal olsun.

Uzun zamandır gitmek istediğimiz konser, olabilecek en rahat ve keyifli mekanda, ayaklarımızı uzatarak dinliyoruz. Herkesin keyfi yerinde. Bir anda tüm sinirlerimiz alınmış löp et tadına geldik. Bu günün tecrübesi baştan sona bizi ters köşelere yatırdı. Hedef bir, başa gelen şey bambaşka. Bunun senaryo yazımında bir tanımı var. Çoğu başarılı film her sahnede ana karakteri ya pozitif ya negatif bir moda başlatıyor, sahnenin sonunda tüm beklentilerimizin aksine durum ya da mod tersine dönüyor. Ters köşeye yatıyorsun. George Clooney’nin Hawaii’de gecen bir filmi vardı iki yıl önce, The Descendants. Karısı kanserden öldükten sonra başına gelenleri anlatıyordu. Ayni böyle ilerleyen bir senaryo vardı. Her sahnede durum başından sonuna tam tersine dönüyor. En iyi senaryo Oscarını almıştı. Kıssadan hisse iste bizim seyahat böyle gidiyor 🙂

Koh Lanta, Klong Khong Beach

Koh Lanta, Klong Khong Beach

Sensory overload. Duyu patlaması?

Yediğimiz, gördüğümüz, işittiğimiz, kimilerimiz için kokladığımız, öğrendiğimiz, her şey yeni ve farklı.

Sadece üçüncü günümüzdeymişiz. Umur inanmıyor. Dört kere falan ona başından sona yaptıklarımızı madde madde saydım, günleri hesapladık, evet hala sadece üç gün olmuş. Bunu fark edince ilk defa bu seyahatin ebatını ve kapsamını fark ediyorum galiba. Hafif bir ‘aman Allah’ım ne kadar uzun bir seyahat olacak’ diye bir his sarıyor içimi. Kadınsı bir endişe, ‘bilinenin huzurunu’ arayış sanırım. İyi ki Umur var. Onun hissiyatı, benimkinin tam tersi: ‘aman Allah’ım 30 gün ne kadar az! Çok hızlı geçecek!’. Al sana karşı köşe 🙂

Oda korkunçtu. Sıcak pis. Ertesi sabah kaçtık. Klong Khong beach’de ‘Where Else’ diye başka bir mekana geçtik. Geçekten adi ‘Where else’. Görüntü de öyle.

Where Else, Klong Khong Beach, Koh Lanta

Where Else, Klong Khong Beach, Koh Lanta

Restoran bölümünde devasa sandallardan bozma masalar, hasır sepetlerden bozma sokak abajurları, bambudan yapılmış bungalovlar. Daha havadar. Döşeğin üzerinde cibinlik. Tuvalet odanın arka kapısından çıkılan tamamen havadar, çünkü üstü acık, bir banyo tuvalet. Bayıldım, bayıldım, bayıldım. Ayna bile yok. Odaya yerleştikten sonra para olaylarını ve gelecek günlerin aktivitelerini (tur mur) ayarlayıp yakındaki Long Beach’e gittik. Deniz güneş. Dinlenme. Çok şükür. Yaşa. Sev. Şükret.

Koh Lanta, Long Beach, Live Love Thank

Koh Lanta, Long Beach

Gece maalesef yan barda parti varmış, biz de ona gitmek yerine erken kalkacağız erken yatalım dedik. Evet benim fikrim olabilir ve kesinlikle kötü fikirmiş çünkü dj sabah 3’e kadar bizim odanın içinde çaldı 🙂 ne yapalım, eğlenmek sırayla. Bir gün sen eğlen, bir gün sen uyuyama başkaları eğlensin 🙂

Tekbir! ALLAHUEKBER!

Bugün 4 adalar tekne turu. Teknede daha çok güzel Finlandiyalı, Norveçli insan, güzel deniz, deli deli balıklar ve cilt rengi olarak ıstakoza doğru ilerleyen bir Umur. Bugünden tek paylaşacağım şey turla gittiğimiz mağara. Turcu dedi ki, ‘çok karanlık, çok insan, ben var sizi takip etmek.’ Eyvallah. Can yelekleri giyilir, suya atlanır. Bir ip falan verecek misiniz tutunalım. Yok. Peki. Tam o sırada denizde sıralanmış yüz iki yüz kişilik başörtülü, haşemalı Müslüman kız çocuğundan peş peşe gelen nidalar: ‘TEKBİR! ALLAHUEKBER!  ‘TEKBİR! ALLAHUEKBER!  ‘TEKBİR! ALLAHUEKBER!

Mağaradan geçince müthiş bir açık alana ulaştık. Küçük bir kumsalı var, dört tarafı yamaç ve cangıl, 6 metre uzunluğunda yapraklar, Tarzanın kullandığı sarmaşık ipler sarkıyor ağaçlardan ve bu defa mutluluktan bağıran Filipinli Müslüman kız çocukları: ‘TEKBİR! ALLAHUEKBER! Daha ne deyim? İnanılmaz bir tecrübeydi.

Yarın sabah erkenden Koh Phangan’a hareket. Akşama oradayız İnşallah.

Son sözler: Türk milletinin en büyük icadı: Taharet musluğunu tuvaletin içine yerleştirmek. Burada yine duş hortumuyla tuvaletin dışında musluk. Olmasına duacıyız ama neden burada o matematiği yapamıyorlar? 2+2=4 değil mi? Patentine çok mu para istiyoruz? Niye bunu başkası akıl edemiyor? Dünyada bu çözümle hala çok para kazanılamaz mi? Nasıl yani!?!?!?!