Nerden başlasam? Nasıl anlatsam? Toronto’da bir hafta nasıl da hızlı geçti!

Hızlı demek yanlış belki de. Zaman İstanbul’da kesinlikle daha hızlı geçiyordu. Toronto’daki ilk haftam seyahatlerle, sürprizlerle, sevgiyle ve aile sıcaklığıyla geçti. Başıma gelenlere hala inanamıyorum! Biri beni çimdiklesin!

Bu ben miyim? Her şey benim başıma mı geliyor? Yoksa bir film mi izliyorum?

Buyurun, bir yerlerden başlayalım.

Gol_panorama

Gravenhurst

Toronto’da İlk Gün

Toronto’ya indim. İki gece yanında kalacağım arkadaşım sağ olsun beni havaalanından aldı. Evine gittik. Yaptığı harika spagettiyi yedik, muhabbet ettik. Kendimi nasıl hissettiğimi sordu? Valla bilmiyorum, henüz yaptıklarımı algılayamıyorum, adrenalin falan, size de anlattıklarımı konuştuk. Ertesi gün o da erkenden işe gideceği için vakitlice yattık.

Ertesi sabah erkenden uyanıp, biraz yoga yapıp iskeletimi düzeltip, bankaya gitmek, Toronto’nun ‘İstanbul Kartı’ ne kadarmış öğrenmek, sim kart almak, sağlık ofisine uğramak, süpermarketten 1-2 şey almak gibi işlerimi halletmek için kendimi hızlıca sokağa attım.

Daha önce Kanada’da hatta ve hatta Toronto’da yaşadığım için ve Kanada vatandaşı olduğum için bir çok şey çok hızlı sonuca ulaştı. Bazı kağıtlara sahip olmanın avantajını gördüm. O yüzden Kanada’ya gelmeyi ve yaşamayı düşünüyorsanız göçmenlik başvurusunu yapıp, uygun Kanada belgeleriyle hayata başlamanızı tavsiye ediyorum.

Banka İşleri

TD Canada Trust bankasında küçük de olsa eskiden kalma bir hesabım vardı. Geçen Noel Kanada’ya ziyarete geldiğimde, bankacıya burada ev kiralamaktan tutun da mortgage’a baş vurmak gibi tüm önemli ticari işlemlerinizde araştırılan ‘Credit History’ yani kredi tarihimi yeniden nasıl oluşturabileceğimi sormuştum. O da bana düşük limitli bir kredi kartı vermişti. Her ay az da olsa biraz alışverişimi o karttan yapıp düzenli bir şekilde ödememi tavsiye etmişti. Ben de dediklerini yerine getirmiştim. Bunun neden önemli olduğunu birazdan anlayacaksınız.

SIM Kartı

Bir an önce telefonuma Kanada SIM kartı alıp, en azından interneti her yerden kullanabilmek istiyordum. Burada en bilinen iki rakip firma var. Biri yüzyılların Rogers’ı, bizim Türk Telekom. Ülkenin tüm telekominikasyon ağlarını eline almıştı. Neyse ki alternatifleri artık var. Benim seçtiğim servis FIDO oldu. Genel olarak Rogers’dan biraz daha ucuz, kendi telefonum olduğu için her an planımı iptal edebileceğim, cezası olmayan, şu kadar ay sizinleyim diye bir teminat vermem gerekmeyen bir hizmet. Eğer başka bir taşıyıcıya geçersem numaramı transfer edebilirim diye ümit ediyorum. 65 CAD’e, 3 GB interneti olan, ilk 6 ay Spotify’ı bedava veren, istediğim kadar konuşabildiğim ve dünyaya istediğim kadar SMS atabileceğim bir planı seçtim. İki adet Kanada kimlik belgesiyle hemen işlemimi tamamladılar. Kimliklerimin biri Kanada pasaportumdu diğeri de Kanada bankasından aldığım kredi kartı! Eski Kanada ehliyetim tarihi geçtiği için geçersiz. Eğer kredi kartım olmasaydı 2. kimlik belgem olamayacaktı. Telefonumu açtıramayacaktım.

Yeni numaramla hemen Toronto’daki arkadaşlarıma Whatsapp’tan mesajlar atmaya başladım. Bu kadar kolay olacağını düşünmemiştim. Tek yaptığım hıyarlık FIDO bayisindeyken eski SIM kartımdaki numaraları yeni SIM kartıma aktarmalarını istemeyi unutmak oldu. Whatsapp tamamen kafayı yedi. Annemi bile kaydedemiyorum. Türkiye’deki bağlantılarıma yeni numaramı gönderemiyorum çünkü hemen hemen hiçbirinin numarası yeni Whatsapp’ta görünmüyor. Çözeceğim inşallah.

Toronto’da Toplu Taşıma

Listemdeki diğer madde ulaşımdı. Toronto’da bütün bir ay boyunca sınırsız bir şekilde otobüs, tramvay ve metrodan yaralanmak için TTC Metropass alıyım istedim. Ayın 3 idi henüz, hala koca bir ay vardı önümde ama bu ay boyunca ne yapacağımı bilmediğim için, 141.50 CAD olduğunu öğrendiğim metropasını almamaya karar verdim. Otobüs, metro için sadece bir bilet alınca 3.25 CAD. Üç ya da daha fazla bilet ya da jeton alınca tanesi 2.90 CAD. Ben de 10 tane jeton almaya karar verdim.

Yaprak

Kanada’da Sağlık Hizmetleri

Gel gelelim sağlık durumlarına. Çok şükür kısa bir boğaz ağrısı ve yorgunluk dışında bir derdim olmadı. Yeni dolgum sorunsuz. Böğrüm ise hava soğuk olunca ağrımaya devam ediyor.

Kanadalılar, Ontariolular, merkezi ve bölgesel hükümetlerinin sağladığı ücretsiz sağlık hizmetlerinden yararlanabiliyorlar. Amma velakin, bir yıl ya da daha fazla Kanada’dan başka bir ülkede yaşadıysanız, vergi vermediğiniz için ülkeye döndükten sonra üç ay sağlık hizmetlerinden yararlanamıyorsunuz. Adresinizi ya da çalıştığınız yeri gösteren bir evrak sunduğunuzda, evrak tarihinden itibaren üç ayınızı saymaya başlıyorlar. Adresinizi ya adresinize gelen faturalarla ya da kontratınızla ispat edebiliyorsunuz. Ben henüz arkadaşlarımda kaldığım için, kendi evime geçmeden ya da iş bulmadan sağlık hizmetlerimin üç aylık geri sayımını başlatamıyorum.

Kanada’da Eski Dostlar

Birazda kaldığım yerlerden bahsedeyim.

Uzun metrajlı filminin senaryosunun üzerinde çalışırken gelip İstanbul’da yanımda kalan Kanadalı yönetmen bir arkadaşım var. Doğma büyüme Toronto’lu. Annesi vefat ettikten sonra babasının yanına taşınmıştı. Toronto’ya geleceğimi söylediğimde, kendi yerimi bulana kadar onların yanında kalabileceğimi söylemişti. Evlerinin bodrum katında mobilyalı bir oda, müstakil tuvalet ve duşum olabileceğini söylemişti. Harika olur demiştim ben de. Hemen kalabileceğim bir yer olursa rahat rahat kiralık oda ya da daire arayabilecektim. Çok ısrar etmeme rağmen ne babası ne kendisi benden kira kabul etmedi. Halbuki o yanımda kaldığında, Cihangir tarifesinden, patır patır kira almıştım ondan. Çok mahcup oldum tabii ve çok müteşekkirim kendilerine. Yemek alış verişi yapıp pişirerek destek olamaya çalışacağım.

Bu arkadaşlarım Musevi. Toronto’ya indiğim gün de onarın yılbaşıydı yani Rosh Hashana. Evlerinde büyük bir yemek daveti ve pek çok misafir olacağı için, kalabalıktan korkup, diğer arkadaşımın evinde kalmıştım. Gelecek Çarşamba da Yom Kippur, önemli dini günlerinden biri. 24 saat oruç tutup iftarda birlikte oruçlarını açıyorlar. Bugünler bizim de ‘üç aylarımız’ın başlangıcı sanırım. Sizler höpür höpür aşure yiyor olmalısınız. Ah ah. Ne ilginç değil mi, birbiriyle bu kadar didişen iki din ay günlerde benzer farkındalıklar ve benzer kutlamalar yapıyor. Dünyanın öbür ucundan gelen bir Müslümana koşulsuz bir şekilde evlerini açan Musevi ve Hristiyan arkadaşlarımın sevgileriyle yıkanınca gerçekten içim cız ediyor.

Neyse, ana konuya devam.

Kanada’da Hak Hukuk

Kanada’da daha önce yaşadığım 11 yıl sırasında, büyük bir trafik kazası geçirdiğimi anlatmış mıydım size? Detaya girmeyeceğim ama kafam 3 yerinden kırılmıştı, beyin kanaması, beyin şişmesi, omurga sakatlanmaları falan epey bir badire atlatmıştım. Kazanın en kalıcı ve hatırlatıcı izi de kafama aldığım darbelerden dolayı kaybettiğim koku alma duyum olmuştur.

Kanada’da böyle kazalar ve hasarlar çok ciddiye alındığı için, çeşitli avukatlarla görüşmüş, birini seçip tazminat davası açmıştık. John Mc Leish ve ekibi Ontario hükümetinin sağlayamadığı terapilerden tedavilere, iyileşme sürecimde müthiş yardımcı olmuştu. Hatta Toronto’da kaza geçiren başka bir Türk ailenin davasını da kendisi üstlenmişti. Ben de İstanbul’da yaşayan kazazedelerin tedavi ve bakım ihtiyaçları için ‘case manager’ (vaka menejeri) olarak yardımcı olmuştum.

John ile daha sonra hep bağlantıda kaldık. Türkiye’de olup biten olayları duyduğunda hep aradı, sordu, Toronto’ya geldiğimde de vakti olursa hep bir kahvaltı ve ya öğle yemeği yemeye çalıştık.

Toronto’da İş Fırsatı

Çarşamba günü, yani Toronto’ya adım atışımın 72. saatinde, John ile geleneksel öğle yemeğimizde buluştuk. Hoş, beş konuştuk. Lokumunu verdim. Eşinin sağlığı sordum. Nasıl bir iş arıyorum? Ne yapabilirim? Derken o üniversitede notlarımın nasıl olduğunu, yazılı İngilizcemin konuşmam kadar iyi olup olmadığını falan sordu. Fena değil, hani okulda bazı yazılar yazmıştım. A değil ama her halde B öğrencisiydim falan derken, o sabah kendi ofisinde çalışan birinin işten ayrıldığını, yeni birine ihtiyaçları olduğunu, başlangıç seviyesi bir pozisyon olduğunu ama ilerleme şansı olabileceğini söyledi ve bana iş teklif etti!!!

İnanabiliyor musunuz?!?! Gökte ararken, yerde bir iş buldum. Evet bir hukuk ofisinde, başlangıç seviyesi bir iş ama bu hemen alacağım bir maaş anlamına geliyor! Evet uzun zamandır ofiste çalışmadım ve çeşitli korkularım var ama bu hemen ev kiralayabileceğim anlamına geliyor! Havalar soğumaya başlarken, ‘ben ne yapacağım?’ diye düşünüp, kapı kapı iş arayıp, büyük ihtimalle tipik sonbahar depresyonuma girecekken, onun yerine her gün evden çıkmam için bir nedenim olacağı anlamına geliyor! Kendi memleketinde son bir yıldır işsiz ve umutsuz bir kadın iken, yeni bir şeyler öğreneceğim bir işe başlayacağım anlamına geliyor!! İnanamıyorum! Ne şansıma! Ne kendime! Ne dünyaya! İnanın son zamanlarda İstanbul’da mutsuz mutsuz yaşarken diyordum ki ‘Basit bir hayatım olsun. Fazla hiç bir şey istemiyorum. Basit bir işim olsun. Her gün işe gideyim, geleyim. Yoga yapayım. Yemek yapayım. Hava güzelse dışarıda bir yürüyüp geleyim. O kadar!’ Sanırım tamı tamına bu başıma geliyor. Aman dikkat! Dileklerinize, ne dilediğinize dikkat edin! Oluyor. Gerçekten oluyor!!

Thanksgiving – Şükran Günü

Toronto'da thanksgiving

Toronto Kuzeyinde Şükran Günü

Toronto'da şükran günü

Kanadalı arkadaşlarım da bu şansıma inanamazken, ben nasıl şükredeceğimi bilemezken, geldiğim ilk iki gün yanında kaldığım arkadaşımın annesi, bu hafta sonu Kanada’da kutlanan Şükran Günü yemeğine (Thanksgiving) beni davet etti. Allah’ım daha neler olacak? Dur bir fırsat ver teşekkür edeyim! Tabii ki Şükran Günü, Toronto’nun 100 km kuzeyinde göller ve ormanlarla kaplı müthiş bir yerde, Gravenhurst’de geçirdim. Arkadaşımın ailesiyle, dışarıda yaprakların kırmızı, sarı, mor, renlerindeki danslarını izlerken, harika bir hindi yemeği eşliğinde şükretmem belki de en iyisi.

Toronto'da Thanksgiving

Şükran Günü yemeği

Toronto dışında göl kenarı

Gravenhurst göl kenarı keyfi

İşte böyle arkadaşlar. Şaka değil gerçek.

Yıllar öncesinden tanıştığım ve bağlantıyı kopartmadığım tüm dostlar, bu zor ve bilinmezliklerle dolu günlerimde, ailemmiş gibi bana kucak açtı, destek oldu, fırsatlar sundu. Düşündüğüm işler, evler, hafta sonları belki böyle değildi ama böylesine cömert bir şekilde önüme gelen şansları şükranla kabul etmem en iyisi diye düşündüm. Akışta kaldım, akıntının bereketini aldım, cebime koydum ve yoluma devam ediyorum.

Yıllarca uluslararası müzik festivallerinin teknik koordinasyonunu yapıp, prestijli ve stresli işlere gururla imza attıktan sonra, 41 yaşımda, Kanada’da yeni hayatımda belki işe fotokopi çekerek başlayacağım. Ama başlayacağım. Neden işsiz kaldım? Neden kimse aramıyor? Neden hayatım boşa gidiyor? diye ağlamayacağım. Yeni bir şeyler denemeye karar verdim ve deniyorum. Ananemin her zaman dediği gibi ‘bir kapı kapanır, başka bir kapı açılır.’ Kapıların boyları küçük olabilir ama açıldıkları odaların ebatlarını, içeriklerini dışardan bilemeyiz.

Live Love Thank

Live. Love. Thank. Yaşa. Sev. Şükret. Cesaret et. Dene. Teslim ol. Keyfini çıkart. Sahip olduğun her imkan, her varlık için şükret. Çünkü biri olmadan diğerleri olamıyor.

Arkası haftaya…

Bakalım haftaya neler olacak?

9-5 ofis işi nasıl?

Kendime ait bir oda, bir daire kiralayabilecek miyim?

Soğuklar nasıl etkileyecek?

Aman Allahım, en iyisi susayım, moralim bozulmaya başladı bile!!!!!!

Sevgiyle kalın.