15- 25 Eylül arası yaptığımız Rodos seyahatimizi özlemle hatırlarken, şu anda orada olanalar ve merak edenlerle tecrübemiz paylaşmak istedim. Biz nasıl tekrar kavuşacağımız günün hayali ile yaşıyorsak, henüz gidemeyenlerin de en kısa zamanda Rodos’a vasıl olmasını dilerim.

Rodos 1. Gün

İstanbul’dan Dalaman’a uçup, Havaş ile Marmaris’teki iskeleye varıp, bizi Rodos’a götürecek Yeşil Marmaris feribotuna yetiştik. 1,5 saat süren deniz yolculuğunun sonunda Rodos’a varınca, iskeleden yürüyerek Rodos merkeze çek çeklerimizle gidip, ekonomik olmak için Faliraki’ye giden otobüsü bulduk. Bitmeyen yoldan ve yorgunluktan delirdiğim için, Faliraki merkezden kalacağımız Kouros Exclusive Hotel’e taksiye binip, 10 dakikalık yürüme yolunu 10 Euroluk taksi yolculuğuna çevirmeyi başardım.

Uzun ve rahatsız bir yolculuğun üzerine gece geç saatte otele geldik. Önceki geceden de az uykuluydum. Online rezervasyon yaparken dekorasyonuna bayıldığım odanın içine girince çok ama çok küçük göründü. Neyseki küçük bir mutfağı var.

Kouros Exclusive Hotel'deki odamız.

Kouros Exclusive Hotel’deki odamız.

Bu arada yolda ben yoga matımı, Umur da plaj terliklerini kaybetti. Bu da moralimi bozmuştu. Odanın küçüklüğü de tüy dikti üzerine. Cırcır etmemek için yatağa girdim ve yumdum gözlerimi.

Neyse ki Umur’un enerjisi yüksekti ve beni ayılttı. Saat gece 11’de, resepsiyondaki yardımsever hanımın da tavsiyesiyle, yakındaki Manolis Restoran’a gittik. Kalamar, fırında beyaz peynirli patlıcan (saganaki) ve Ouzo ile mükellef bir yemek yedik. Toplam 9 gün geçirdiğimiz Rodos’ta 4 kere Manolis’e gittik sanırım. Rodos’ta Manolis’ten başka bir keşfimiz olmasaydı da çok mutlu olurduk. Her gittiğimizde yemeklerinin lezzetine, sahiplerinin misafirperverliğine ve müthiş hizmet anlayışına tekrar tekrar hayran olduk. Son gidişimizde menüde Türkçe yazılmış ‘Ekmek Kadayıfı’nı gördüğümüzde bir muhabbete başladık, ayrılmamız çok zor oldu. öpüjemmmm..

Manolis Taverna, Faliraki Rodos

Manolis Taverna, Faliraki Rodos

Karnım doyunca mesafeler daha yakın, fiyatlar uygun ve her şey daha olumlu göründü bir anda.
Çok garip, yol boyunca Umur ahlayıp ufluyordu ve ben onun moralini yükseltmeye çalışıyordum. Adaya gelince de tam tersi oldu. Neyse ki birbirimizi dengeleyebiliyoruz böyle.

Rodos 2. Gün

Küçük tuvaletimizdeki duş hortumunu mükemmel bir şekilde taharet musluğu yaptım.

Bakkaldan Konya yoğurduna beş basan tam yağlı Total marka Yunan yoğurdunu ve kahvaltılıkları kaptık.

Bakalım daha ne pohlar yiyeceğiz.
Ada çok büyük.
Görülecek çok yer var.
Hem tarihi kalıntıları, hem de şu anki halinin sunduğu çok şey var.
Trafik de gerçek şehir trafiği gibi.
Araba kullanma şevkim biraz kırıldı bunu görünce. Umarım Umur gaz verir de deneriz. Şeytanin bacağını bir yerde kırmak lazım.

Bu arada sevgili Turkcell, Yunanistan sınırına geçtiğimi çakamadı galiba. Telefonum NO SERVICE. Umur’un Vodafone’u çekiyor. Telefonum çektiği ilk noktada ona yönlendireceğim. Otelin wifi’yı şu anda imdadıma yetişiyor.

İnsanlar sıcak. Yunanca hiç anlamıyorum. Okuması ise daha imkânsız. Neyse ki Umur’un garip becerilerinden biri de bu alfabeyi okuyor olabilmesi. İşe yarıyor.

Ada her milletten turist dolu. Alman, Rus, İtalyan. Bütün diller birbirine karışıyor. Sanki ilk defa yurt dışına çıkan benim 🙂

Rodos 4. Gün

Eveeet. Nerede kalmıştık?
Bugün Rodos’a yani bizim anlayacağımız ifade ile Rodos’un Sultanahmet’ine gittik. Muazzam bir kale vardı surlarla çevrili. Hendekler köprüler, gerçekten masal kitaplarındaki gibiydi. Harika muhafaza etmişler.

Rodos Kalesi

Rodos Kalesi

Camiiler de vardı. Bir tanesi Süleyman Camii. Çok şık. Saat kulesinin hemen yanında. Ara sokaklar ve restoranlar ise ayni bizim kapalı çarşı. Bir kolundan tutup çekmedikleri kalıyor. Onun dışında bu kadar benzerliğe sahip (coğrafi, tarihi) iki ülke turistik işletmeler olarak birbirinden bu kadar farklı olabilir. Rodos tertemiz, sunulan hizmet ve ürünler kaliteli, fiyatlar Euro üzerinden düşünülürse gayet uygun.

Rodos Eski Şehir, Çarsı. Rodos Gezi Rehberi - Live Love Thank

Rodos Eski Şehir, Çarsı.

Akşam yine eski şehirde güzel bir yemek yedik. Restorandaki masaların yarısı Türktü. Görünmez olmaya çalıştık. Yediğimiz en güzel şey galiba mürekkep balığı idi. Simsiyah sosun içinde çok leziz ve yumuşacık kollar bacaklar. Karamelize soğan tadı eşlik ediyordu. Ve tabii ki ouzo. Bu defa markası Babatzim 🙂 (babacım okunuyor). Bir de ünlü Simi karidesini tattığım anı unutamayacağım. Efsane bir lezzetti. Bu kadar küçük, kabuğu soyulmadan tavada, tereyağında kızartılmış karides nasıl bu kadar leziz olabilir? Tabii Filipinler’de yediğim, yine küçük ve kabuklu, una bulanıp yağda kızartılmış, sinemalarda patlamış mısır yerine verilse ne güzel olur diye düşündüğüm, karidesi saymazsak 😉

La varka Restoran, Rodos

La varka Restoran

Otobüste uyuklayarak köyümüz Faliraki’ye geldik. Oda anahtarı Umur’un polarının cebinde, poları da resepsiyonda unutmuşuz. George’u uyandırdık. He heee.. Sorry.  Efharistoooo.

Bu arada daha Marmaris’ten feribotla gelirken ‘aaa Yunanca teşekkür nasıl edilir’ diye internete baktık. Umur bir websitesinden, bir kadının telaffuzunu dinletti bana. Ben de korkunç hafızamı eğitmek için kelimeyi şöyle yorumladım. Efkaristiyero. Bildiğin ‘efkar (ben) istiyerooo’ 🙂 ilk üç denememde karşımdaki zavallı Yunanlılar gülümsemişti taa ki dördüncü Yunanlı ‘yogenfruz lady’ beni durdurup kâğıda doğrusunu ‘efharisto’ olarak yazana kadar 🙂 daha sonra başka Yunanca kelimeleri katletmeye devam ettim. ‘poly cali’ ve ‘paracalo’ gibi. Beş dakika boyunca bir kelimeyi düşünüp, ıkınarak söyleyebiliyorum. Karşımdaki de çok önemli bir şey söylemeye çalıştığımı düşünüyor, heyecanla bekliyor. Sonunda ben sadece ‘çok güzel’ ya da ‘lütfen’ demiş oluyorum. Heh he.

Rodos 5. Gün

Bu sabah araba kiraladık ve 40 dakika mesafedeki Lindos‘a gittik. Burası Kaleköy, Bodrum, Kaş ve Alaçatı arası bir yer. Tepede bir kale var. 400 yıllık taş binalar dik yokuşlu dar sokaklara sığdırılmış. Aralarda ağaçlar var. Çok hoş. Bir sürü dükkân ve restoran var. Yemek yerken karşıda saat ve mücevher dükkanları var. Buradaki satıcılar tok. Kimseyi taciz etmiyorlar. Türk de pek yok.

Plajı müthişti. Deniz girdiğim en güzel deniz olabilir. Bildiğin akvaryum. Plaj çok kalabalık ama hiç ses yok. Ta ki İsrailler gelene kadar. Allah ne çok bağırdılar. Neden acaba? Kültürel bir şey sanırım. Ya da çok sessiz bir ortamda öyle geldi. Tabii bir de denizde ayni renk mayolarını çıkartıp sallayan sarhoş İngiliz yedili vardı, erkek. Onun dışında pek huzurlu bir plajdı. Genelde çiftler ve orta yaş üstü turistler var Rodos’ta. Ruslar ve İngilizler çoğunlukta. Tüm uluslardan ve yaş guruplarından çiftlerin ortak özelliği ise herifler taş, hatunlar hoşaf. İnanılmaz. Ben de ‘hoşaf’ hissettiğim için kendimi dönünce çok sıkı bir spor programına başlıyorum!!!

Lindos plajı, Rodos

Lindos plajı, Rodos

Akşam arkadaşımız Hülya’nın tavsiyesiyle Kalypso Restoran’a gittik. Mekan sahibi Dimitri Hülya’yı hatırladı. Bir de Türkçe konuşan Selanikli garsonumuz vardı. Köfte en güzel yemekti. Vejetaryen arkadaşlardan özür diliyorum tüm bu hayvani tüketim notlarımdan dolayı 🙂

Çalınan müzik her yerde korkunç. Aynı bizim sahil kasabalarında nedense hala çalınan ’80ler pop/rock gibi. Karşılıklı iki barda Guns’n Roses ve Europe’un ‘Carrie’si yarışıyordu birbiriyle. Önceki gece Faliraki’deki gece kulüpleri de ayni Alanya gibi kötü, eski kulüp müziği çalıp, kötü içki satıyorlardı. Bir de aynı Bodrum barlar sokağı gibi müşteri çekmek için mekanın önünde maymunluk yapan çalışanlar. Kızlara laf atan çığırtkanlar. Burada iyi müzik çalan bir bar açmak acayip para kazandırır. İlgilenenlere duyurulur.

Araba kullanmak ilk günümde epey rahat oldu. Yollar bakımlı. Sürücülerin çoğu kiralık araba kullanan turist olduğu icin kurallara sadık. Yoldaki yazılar genelde Yunanca olsa da problem olmuyor.

Rüzgâr, rüzgâr, rüzgâr tek zorlayıcı faktör.
Bakalım yarın nasıl olacak hava?

Rodos 6. Gün

Bugün Ladiko – Anthony Quinn Bay’deydik.
Küçücük ama inanılmaz güzel denizi olan sahillerdi. Daha fazla plaj tavsiyesi için Umur’un “Rodos’un En Güzel Plajları” yazısını okuyabilirsiniz.
Zamanında Anthony Quinn ve  Gregory Peck Navaro’nun Topları filmini çekmeye bu sahile gelmişler. Quinn çok beğenmiş doğasını. Cömert Yunan hükümeti ona vermiş bu alanı, bakımını, yatırımını sen yap demiş. Tabii ki Anthony amca tek kuruş harcamamış. Beldeyi hükümet geri almış ama adı Anthony Quinn koyu olarak kalmış.

Sabahın erken saatlerinde vardık oraya. Kahvaltı bile etmemiştik. Plajın yanındaki ‘taverna’dan yumurtalı sandviç ve kahve istedik. Kafasında Canada yazan kasketiyle 70 yaşında  bi amca getirdi yemekleri. İtalyan mısınız diye sordu (Bu adaya çoklukla İtalyanlar, İngilizler ve Ruslar geliyor. Biraz da İsrailliler.) ‘hayır Türküz’ dedik, ‘FENERBAHÇE’ dedi. Hemen muhabbete girdik amcayla. Futbol, politika, Anthony Quinn konuştuk da konuştuk.

Antony Quinn plajı, Ladika Rodos

Antony Quinn plajı, Ladika

Ladiko ve AQ BAY acayip güzel koylar. Deniz harika. İçi balık dolu. Muhakkak deniz gözlüğü ve şnorkel ile gelinmesini tavsiye ediyorum. Ladiko’da da saati 1 Euroya internet satıyorlar. Çok makbule geçti.

Şu anda otelde elektrikler kesildi. Çok komik. Neyse ki duş almıştık. He he. Daha neler bekliyor bu tatilde bizi?

Bugün harika iki koyda yüzdük ve akşam Mousikorama adlı tavernada yemek yedik. Mezeleri ve uygun fiyatlarıyla ünlü mekanda ısmarladığımız sosisleri kediye yedirdik çıktık. Buradaki yemekle ilgili problem yeterince sebze olmaması. Sanki sadece patlıcan var onu da kızartıyorlar. Yeşillik özledim. Meyve de yok. Belki ada olduğu için taze meyve sebze yetiştirilemiyor ve belki de ana karadan gelmesi zor.  Ya da buralar o kadar turistik ki ve salak turistler o kadar sebze yemiyor ki sadece onların yediği yemekler geliyor ve pişiyor adada. Bu bir muamma. Henüz çözemedik.

Rodos 7. Gün

Bugün de adanın batısına doğru gidip Kelebekler Vadisini ziyaret ettik. Yazın binlerce kelebeğin toplandığı bu vadi koruma altında. Çok ses çıkartmayın, el çırpmayın falan gibi yazılar asılı. Bütün adada gördüğümüz polis, asker türü tek güvenlik görevlilerini bu parkta gördük. Siz düşünün Yunanlının önem sıralamasını. Biz Yunanistan’a dönük tüm cephelerimizde yere dev Türk bayrağı çizip başına asker dikeriz, adamlar kelebekler kaçmasın diye parka kamera yerleştirmişler ve iki özel güvenlik koymuşlar. Valla bi de kahveyi biraz telveli yapsalar ve bulaşık suyu gibi yapmasalar, pasaport bırakayım diyeceğim.

Kelebekler Vadisi, Rodos LiveLoveThank.com photo by Petek Berksoy

Kelebekler Vadisi, Rodos

1,5 saatte vadiyi inip çıktıktan sonra araba kullanmamın üçüncü gününe denk gelen bu günde inanılmaz dik  yamaçlar üzerindeki sert virajları dönerek bu defa Tsambika plajına geldik. Deniz yine inanılmaz güzeldi. Mavi tanımlanamaz, su altı görüş ve balık yasamı tarifsiz. Tek sorun sudan çıktıktan sonra koşup kurulanıp mayo değiştirme cabası çünkü rüzgâr hiç affetmiyor ve dötünü donduruyor. Sonra plajın tesisinde içilen Amstel ve ‘spanaki’ diye verdikleri semiz otu o kadar iyi geliyor ki bikini altın karnını mı üşütmüş, rüzgâr seni aptal mi etmiş düşünmüyorsun 🙂

Kısa dönem şoför Petek ve ko-pilot Umur kaybola kaybola yola devam eder.

Odada elektrikler geldi.

Duty free Jamison eşliğinde The Cure ‘does it really matter if we all die‘ dese ve dışarıdaki fırtına sesleri korku filmlerini aratmasa da, seksi mavi elbisem üzerimde, kırmızı rujum dudağımda, elinde George Orwell‘in 1984 kitabi olan sevgilim yanımda olduğu sürece dünyada nerede olduğum ne kadar önemli?

Rodos 8. Gün

Arkadaşlar,

Size plajlardan daha detaylı bahsetmem lazım.

Tüm plajlar belediyeler tarafından işletiliyor. Şezlong memurları var. Adadaki tüm plajlarda iki şezlong bir şemsiye 8 Euro. Duşu, tuvaleti bu fiyata dahil. Eğer şezlong  ve şemsiye kullanamazsanız havlunuzu yere serip ücretsiz olarak  duş ve tuvalette yararlanabiliyorsunuz.

Rana Midilli’ye gittiğinde ‘Türkiye’deki gibi yine plastik tüm malzeme ama tek renk’ demişti. ‘Çok daha düzenli görünüyor.’ Aynen öyle.  Tabii tek ya da iki renk tasarımların mavi ve beyaz olduğunu tahmin edebilirsiniz. Bu da ülkenin marka değerine katkıda bulunuyor. Şilebezinden Romalı elbiseleri satıyorlar mavi beyaz. Yunan kedileri diye bez çantalar üretiyorlar, mavi beyaz. Otellerin tasarımı mavi beyaz. Ama garip bir şekilde insani yormuyor bu. Sadece Yunanistan markasını bu renklerle bilincinize kazıyor. Çok başarılı bir kampanya.

7-8 tane plaja gittik bu seyahatte ama en yakınımızdaki en sona bıraktık. Nudist Plaji. Dün de ona gittik. Umurla konuşuyoruz yolda, acaba giriş ne kadardır? Acaba bizi kabul ederler mi? Mayoluları kabul ederler mi? Plaja geldiğimizde gördük ki aynı diğer plajlar gibi, isteyen giriyor, isteyen mayosu ile oturuyor, isteyen çıplak. Yine 2 şezlong ve 1 şemsiye 8 Euro. Standartlar değişmiyor. Bir sürü döt, bir sürü göbek, epey bi ponpon ve biraz da amcalar yürürken sağa sola sallanan aletler, ama herkesin elinde kâğıttan ya da dijital kitaplar. Kimse iki kere bakmıyor kimseye. İnanılmaz. Biz İstiklal caddesinde dizüstü etekle taciz edilmeden yürüyemezken,  burada ‘pardon penisiniz güneşimi kapıyor, sola çeker misiniz lütfen’ bile demiyor kimse!

Elimizde şnorkel ve deniz gözlüğü, çakılların üzerinde sağa sola yalpalanarak denize girmeye çalışırken Umur ‘aaa herkes aynı anda denize giriyor’ dedi. Bi döndüm arkama, zombi filmi gibi, bir sürü pörsümüş derili, çıplak amca, teyze düşmemek için sağa sola sallanarak, ellerini öne ya da yana uzatmış denge için, arkamdan geliyor! Tassağa kuvvet pardon tabana kuvvet attım kendimi sulara, yüzen memeler arasından yine balıklarıma kavuştum 🙂

Mandomata nudist plaji, çıplaklar plajı, Rodos Faliraki

Mandomata nudist plajı

Öğrendik ki çıplaklık Doğu Almanların,  komünizm öğretileri doğrultusunda çok sevdikleri ve benimsedikleri bir ‘life style’mış. Bu çıplaklar plajı da her yaz yaşlı, eski doğu bloğu Almanya’sında büyümüş insanlar tarafından işgal ediliyormuş.

İşte böyle.
Paylaşmadan edemedim bu tecrübeyi. Siz de kendi tecrübelerinizi yorumlarınızı yazarsanız sevinirim.
Bizim çok sahiplendiğimiz ve anlaşılıyor ki komşuyla da paylaştığımız, ortak ve geleneksel bir imge ile sizleri başbaşa bırakıyorum…

Rodos Çarşı, LiveLovethank.com

Mavi boncuklar, Rodos Çarşı