Şükran Günü

Ekim ayında Toronto’ya geldiğimde Şükran Günü arifesiydi. Hindiler, ceviz pastaları, sonbahar yaprakları, grup renleriyle, bizim filmlerden bildiğimiz Şükran Gününü kutladık.

Cadılar Bayramı

Ardından Cadılar Bayramı geldi. Maskeler, kostümler, kurukafalar, balkabakları, şekerler, çocukların heyecanı, yetişkinlerin çocukça davranışları. Süper! Allah’a şükür Cadılar Bayramımızı da kutladık.

Noel

Sonra tabii ki mübarek üç aylarla birlikte Noel’e ciddi bir geri sayım başladı. Noel babalar, geyikleri, kırmızı beyaz dekorasyonlar, yeşili unutma, hediyeler, ‘Noel Ruhu’, ve tabii ki yine hindi ve partiler, kutlamalar. Elhamdülillah Noel’i de atlattık.

Tatiller bayramlar ve haklar

 

Sevgililer Günü

Sonra nefes almadan hemen Sevgililer Günü heyecanı sardı etrafı. Allah’ın Dolar dükkanı bile kırmızı paketlere sarılı, kalp şeklinde çikolatalarla doldu taştı. Sevgililer Gününde elinde çiçekli o kadar çok adam gördüm ki bravo dedim. Ne güzel, çiçek alan adam görmek. Keşke çiçeklerin en pahalı olduğu günü seçmeseler, daha sık ve daha ucuz çiçek alsalar. Neyse bizim ofiste de bir kaç kadının kocası kırmızı güller göndermiş. Gördük. Aaaa dedik. Maşallah dedik. Bekar kızlar İnşallah dedi. Ertesi gün radyoda dinledik, üniversite öğrencisi bir çocuk $150lık gül, çikolata ve oyuncak ayı almış sevgilisine ama Toronto’nun Çiçek Sepeti hediyeyi zamanında teslim edemediği için, sabah sabah haberlerde bu üzücü hikayeyi dinledik. Kızdık çiçek sepetine. Paranla rezil olmak buna denir. Nasıl olur? Aman Tanrım! dedik.

Aziz Patrik Günü

Neyse o da geçti. Dedim: ‘Artık bitmiştir. Daha ne uyduracaklar? Henüz düşüncemi tamamlamadan, Dolar dükkanı ve diğer dükkanlar ikiye bölündü ve heyecanla bir sonraki ticari bayramlarını bizim gözümüze sokmaya başladılar. 17 Mart Aziz Patrik Günü ve bu yıl Nisan ortasına denk gelen Paskalya Yortusu. Şubat ortasındayız ama hemen başladı, dakika sektirmeden. Saat gibi işliyor sistem. Tik tak tik tak.

Aziz Patrik İrlanda’yı Paganlıktan Hristiyanlığa çeviren zat olarak tanınıp ölüm günü, dünyadaki İrlanda diasporası tarafından yaşadıkları ülkelerde kutlanan ulusal bir bayram halin almış. Resmi tatil değil ama zamanında ziyafetlerle kutlanmaya başlanan bayram günümüzde içine mavi yemek boyası katılarak yeşile dönen biraların sular gibi akıp içilmesi yoluyla kutlanıyor. Tahmin edersiniz ki o gün mekanlar iyi iş yapıyor.

Paskalya

Gel gelelim Paskalya’ya… İsa’nın çarmıha gerilip öldükten sonra, inanca göre dirilişini kutlayan bu bayram yumurtalar, çikolatalar ve tatil günleriyle diğerlerinden ayrılıyor. Çocuk kıyafetlerinde tavşanlar, pastel renkli yumurtalar, pembeler, maviler, vitrinler, dükkanlar bir kere daha değişir.

tatiller bayramlar ve haklar

 

Düzen ve Alış Veriş Zaruretleri

Özetle diyeceğim o ki, bu kültür hem sosyal, hem ticari olarak nerdeyse her aya bir adet denk gelen ‘önemli günler’ ile ayakta duruyor. Doğaçlamaya hiç şans yok. Saat gibi hiç gecikmeden gelen özel günler, medyanın ve dükkanların uygun gördüğü şekilde uygun ürünleri satın alarak kutlanıyor. Eğer bu özel günlerde sevdiklerinizle bir araya gelmek isterseniz nasıl vakit geçireceğiniz hakkında da satın alabileceğiniz kitaplar, hazır oyunlar ve programlar var. Merak etmeyin günün mana ve ehemmiyetine uygun yönlendirmeler olacaktır.

Haşa! Sakın kendi kendinize farklı şeyler yapmaya kalkışmayın. Elinize yüzünüze bulaştırırsınız. Yıllardır bunları aynen yapıyor olsanız da beceremezsiniz. En azından televizyonda sabah programlarından birini izleyin. Nasıl olsa her kanal aynı anda aynı bilgileri vererek size paskalya yumurtaları en iyi nasıl boyayacağınız gösterecektir.

Ramazan da farklı değil

Türkiye’de de Ramazan’da böyle olur ya. Bütün kanallar aynı anda iftar ve sahur yemek tarifleri verip, ayın önemini tekrar tekrar anlatırlar. Neden oruç tutulur, nefis terbiyesi, yememek yedirmek v.b. Benim anlamadığım bu ulvi kavramları beynimizde pekiştirmeye çalışırken, ısrarla dönen sucuk ve pastırma reklamlarının onları alacak gücü olmayan niyetlileri ne hale getiriyor hiç düşünmezler mi?

Haklar

 

Yani Kuzey Amerika, Avrupa, Orta Doğu, aynı tas aynı hamam

Bu özel günlerin, ders almamız gereken ahlaki çıkış noktasını tamamen atlayıp para harcamamız için bir araç haline getirilmesi dünyanın geldiği halin bir göstergesi elbet. İnsanların da buna sorgusuz, sualsiz biat etmesi modern dünyadaki var oluşumuzun özeti sanırım.

Peki nerden geldik bu daral muhabbete? Bu kadar yazdıktan sonra ben de bilemedim. Bazen yazmak böyle oluyor. Kafamda tam oturtamıyorum. Ya da söyleyecek bir şey bulamıyorum. Ama kafa tabii ki durmuyor olduğu yerde. Gidiyor, geziniyor bir yerlerde. Arada bir geri geliyor.

Türkiye ile her ne kadar benzerlik olsa da bilmeyenlere, gelmeyenlere Kanada’nın farklı bayramlarını anlatmak istedim ama dilimin sivriliğini kontrol edemedim.

Kazanılan hakların kolayca kaybedilmesi

Yurtdışında olmak bazen bunu yapıyor insana. Orada olmak illaki birinci seçeneğin değilse, kendi çapında da olsa bi esmek, gürlemek, asiliğini, direnişini göstermek istiyorsun. Bir de tatil değil ki yaptığın, hayat kurmaya çalışıyorsun. Orada tutunmaya çalışmak, kendine anlamlı, doyurucu, mutlu, sevdiklerine zarar, üzüntü katmadığın bir yaşam kurmaya çalışmak, beraberinde pek çok soru ve sorunla geliyor tabii ki. Hangi seçenek doğru? Ne yapsam daha iyi olur? Gelecek burada mı daha iyi? Orada mı? Kiminle konuşabilirim bunu? Kimse. Çünkü herkes kendi derdinde. Yani içinde olduğu ayın özel gününün gerekli alış verişini yapmakla meşgul. Bazen Kanadalıların tek derdi bunlarmış gibi geliyor bana. Sinirleniyorum galiba. Biz her gün Türkiye’de sabahtan akşama, sağdan soldan gelen tehditlerle mücadele ediyoruz. Şaka değil. Hayatta kalma savaşı, kendini ifade etme, çocuklarının senin aldığın kötü eğitimi bile alıp almayacağını düşünme, yaşam stiline devam edebilecek misin diye endişelenme. Bir sürü ciddi ve hayat kaliteni etkileyen sorular bunlar.

Sormaya devam edeceğiz. İçinde olduğumuz durumu sadece kabul etmeyeceğiz. Sorgulayacağız. Tamam tabii ki paskalya çikolatasını da yiyeceğiz, cadılar bayramı maskesini de takacağız. Tecrübe edeceğiz, tadını çıkartacağız, sahip olduklarımız için şükredeceğiz. Live Love Thank, Yaşa Sev Şükret dedik işin başında. Ama her zaman içinde olduğumuz duruma, kültüre, benimsetilmeye çalışılan düzene de şöyle bir durup uzaktan bakmak lazım. Kanadalıların da yapması lazım. Çok rahat yaşadıklarını düşünmeye teşvik ediliyorlar. Sorgulamadan devam etsinler, çark dönsün diye uğraşıyorlar. Ve maalesef insanlar rahata hızlı alışıyor. O rahatlık seviyesine nasıl gelinmişti? Ne savaşlar, protestolar, grevler, sivil itaatsizlikler yapılmıştı bugünkü rahata kavuşmak için? Hatırlamamız lazım. Kazanılan her hakkın altında bir çok insanın alın teri, gözyaşı hatta kanı var. O hakları, ‘sunulan düzen’i sorgulamadan kabul ederek bile elimizden kaybedebiliriz. Düzenin herkesin katılımı ve tercihini ifade etmesiyle en sağlıklı şekilde devam edeceğini unutanlar, kanla, terle kazanılan oy verme hakkını kullanmayarak Amerika’da hiç hoşlanmadıkları yeni bir döneme girdiler.

Şimdi oy kullanmayan bir çok Amerika’lı Kanada’ya yerleşmek istiyor. Kanada’nın geleceğini de Amerika’dan çok farklı çok uzak görmüyorum. İnsanlar rahata alışıp, onlar parmağını kıpırdatmadan, ‘özel gün’ alış verişlerini yaparken her şeyin istedikleri gibi devam edeceğini düşünürken, şimdiden Ottowa’dan ırkçı haberler geliyor. Bir apartmandaki Yahudi komşuların kapıları işaretlenmiş. Sizi istemiyoruz diye yazılar asılmış. Quebec’te delinin biri diye adlandırılan şahıs camide ibadet eden 6 kişiyi vurdu ve öldürdü. Müslümanlarla ilgili ırkçı genellemeler olmasını engellemeye çalışan bir kadın milletvekili ölüm tehdidi alıyor. Buyurun buradan yakın.

Elimizdekinin değerini bilmek ona sahip çıkmaktır

Bizim için kazanılan hakları ve değerleri imkanlarımız dahilinde koruyalım.

Eşimiz, evimiz, kültürümüz, memleketimiz, yaşam şeklimiz, hepsi ancak inancımız emeğimizle devam edebilir. Sevdiklerimize sahip çıkalım. Tercihlerimizi ifade edelim. Bu hak 2500 yıldır dünyada mevcut ama o hakkın gereklerini yerine getirmezsek kaybedilmesi an meselesi gibi.

Her şey güzel olacak. İnanıyorum.

Evet bu hafta beni böyle kabul edin lütfen.

Sevgiyle…