Fas topraklarının yerlilerinin ana dillerinde öğrenim görme hakları için bile yıllarca çabalamaları gerekmiş ve ancak bu en temel hakkı 21. yüzyılın başlarında kazanabilmişler. Bugün itibari ile Berberi’lerin ana dili olan Imaziyen, Arapça ile beraber resmi dil olarak kabul edilmiş. Şehirler arası yapılan seyahatlerde yol tabelalarında veya şehir merkezlerinde bazı yerlerde Imaziyen dilinde yazılar görülebilir. İsimleri aslında Amazigh olmasına rağmen bugünkü Fas topraklarına 7. yüzyılda gelen ve bir daha da ayrılmayan Arap’lardan önce bu topraklara gelen Bizans’ın taktığı ‘barbarian‘ isminden doğan ve son haliyle Berberi’ler olarak tanıtılmışlar dünyaya. Berberiler, her ne kadar ilk başlarda Arap hanedanlıklarına direniş göstermiş olsalar da, Berberi Krallığının Araplar tarafından yıkılmasından sonra farklı Arap hanedanlıklarının ortak özelliklerini ve İslam dinini benimsemişler.
Alışveriş yapacağınızda veya bir yere girdiğinizde karşınıza dikiliveren o güler yüzlü insanları, kırsal bölgelerde ve şehirin birçok alanında bulmak zor aslında. Yer yer kabalığa varan davranış şekilleri ile ilk karşılaştığımda bocalama ile karışık bir geri çekilme yaşadıysam da, zaman zaman onların bu kabalığına karşılık vermekten de alamadım kendimi. Fakat müşteri veya bildiğimiz anlamda bir turist olarak dolaştığınızda sizi sürekli kendi restaurantına veya mağazasına davet edenler sadece kibar değil, aynı zamanda da size bir sonraki durağınızı bulabilmeniz için yardımcı olmakta oldukça ısrarcı olacaklardır. Hemen hemen tüm forum sayfaları ve seyahat kitaplarında bahsedildiği üzere, size yol göstermekte ısrarcı kişiler, verdikleri hizmetin karşılığını mutlaka sizden talep edeceklerdir.
Kısacası, yolda veya sokakta hizmet veya mal aldığınızda eğer para vermeniz gereken bir durum var ise, hizmeti veren kişi sizden mutlaka bunu talep edecektir. Dolayısıyla, aklınızda “acaba bahşiş vermem gerekir mi” veya “bu miktar yeterli olur mu” gibi bir soru takılırsa, karşınızdakinin talebine göre hareket edebilirsiniz.
Fas’ta yaşamış ya da uzun zaman geçirmiş ünlülerden bahsederken çok etkiliyici yazarlar ve ressamlardan bahsedilse de (William Burroughs, Henri Matisse), Elias Canetti’nin Marakeş’te yaşadığından ve ‘Marakeş’te Sesler’ isimli bir kitabı olduğundan bloglarda ve seyahat kitaplarında pek bahsedilmiyor. Elbette yıllar önce yazılmış bu kitap bugün tam anlamıyla güncel bir şehir atlası olmasa da Marakeş’te Canetti’nin anlatımlarının izlerini hissetmek hala mümkün. Eğer İstanbul’dan uçak yolu ile gidecekseniz, Marakeş’ten Sesler havada geçireceğiniz yolculuk sırasında okunarak tamamlanacak güzel bir eser.
Her ne kadar Marakeş’e Canetti tasvirleri ve anıları ile hazırlanarak gitmiş olsam da, -Bu noktada Casablanca ve Rabat’a uğramadığımı belirtmem gerekiyor – Marakeş gördüğüm şehir ve kasabalar arasında beni en az etkileyeni oldu. Fakat bu yorumumdan Marakeş’in anlatıldığı gibi mistik ve gizemli bir kent olmadığı anlamı çıkarılmamalı. Tabii ki benzer yerleşim birimlerine göre hala oldukça otantik olsa da, sanırım benim gibi yıllarca İstanbul’da ve ardından da Ortadoğu’da yaşamış birisi olarak bir batılıya göre daha olağan bulmam normal bir durum.
Canetti’nin de bahsettiği Marakeş seslerinden sonra yollarda doğanın her rengine doyarken, kır çiçeklerinin bir varlığı bir yokluğu arasında adını bile bilmediğim köylerin içinden geçiyorum. Yanımdaki koltuğa uzanmış, çevredeki güzelliği ara sıra araladığı gözlerinden izleyen kadın; ardındaki sarı çiçeklerin, hemen üzerinde gri ve beyazın tonlarındaki bulutlarların kendi yaydığı ışığa ve güzelliğe arka fon oluşturduğundan habersiz. O da diğer turistler gibi manzaranın keyfini çıkarırken, ben o doğa harikasını onun ardında bir fon olarak kullanıyorum.
Fotoğraf çekerken vizörden gözünüzü uzaklaştırıp da o anı gözlerinizle takip etme isteğine “bazı anların keyfi fotoğraftan ziyade yaşanarak çıkar” diye tanımladığım anlardan birine daha rastlıyorum.
Akdeniz’in gökyüzünden aldığı ışığı büyülü bir parlaklık olarak yansıttığı şehirlerden birinde büyüdüm. Önce insanların güzel gölgelerini, sonra şehirimi oluşturan tüm gölgeleri sevdim. Gölgelerin güzel olması için doğanın, kültürün, şehirlerin, renklerin ve seslerin birleşmesi de güzel olmalıdır. Fas’ın gölgeleri şehirden şehire, bölgeden bölgeye biçim değiştirip, her defasında alacalı bir hayranlık veriyor. Renkler cümbüşünden, kuşlar korosuna, seslerin ahenkinden mistik kokulara geçişler yaparken, sanki tüm ülkenin baştan sona dünyanın en büyük açık hava müzelerinden biri olduğunu hissediyorum. Özellikle Atlantik okyanusunun Akdeniz parlaklığına eklenmiş ışığı, Medina duvarlarına vuran dalgaların köpüklerine girip onları parlattıkça, yanımdaki kadının gölgesi büyüyor.
Güzelliğin rengi, rengin dile gelmesi; hepsi farklı ışık hallerinde etkilerken, zaman zaman çevrelendiğim ve güzelliği örten sisin ardında çok dayanıklı olmasa da bir sertlik ve Akdeniz’in ruhu olan vicdan var.
Çocukluğumda, üzerinde durmaya çalıştığım kayalıkta kocaman dalgaya çarpılıp da kendi boyuma göre iki kat yükseğe havalandığımda biri şöyle demişti; “vicdan akıntısına çarpıldın küçük adam!! Kim bilir hangi kötülüğü yaptığını salıverdi vicdanın bugün Akdeniz’e?” Şaşkın bakışlarıma aldırmadan devam etmişti o ses: “Akdenizin vicdanlı bir sertliği vardır.”
Hem Ortadoğu’nun hem de Akdeniz’in bir parçası olan kültürüm, bu dayanıksız sertliği hemen tanıyor ve o kırılması kolay sertliğe dokunmamaya karar veriyor. Çünkü anane ve göreneklerim, o sertliğin kırılmasının domino taşı etkisi ile beni Akdeniz’in diğer ucunda bulacağını ve beni de kimsesiz bir adaya benzeteceğini fısıldıyor. Akdeniz vicdanı, uzak bir turist olmama mani olurken, yerel lisanı ve neredeyse yerel lisan kadar yaygın olan fransızcayı bilmiyor olmam da yakın bir dost olmama olanak vermiyor.
Tanca’daki iki perde arası yüksek gökyüzünün aydınlığı, Chefchaouen’in mavi sokakları, Ait Benhaddou’nun akşam güneşi, Atlas Dağının vadilerine konmuş rengarenk köyleri ve sahil şehirlerini esir almış martı çığlıkları ile beklediğimden çok daha etkileyeci, çok daha şaşırtıcı bir Fas buldum. Yeniden ilk defa gitseydim, Berber’ler hakkında daha fazla okur, tatilimi daha uzun tutup geçtiğim yerlerin daha fazla tadını çıkarırdım.
Fas’a ilk defa gitmeyi planlayan okuyucular için aşağıda derlediğim notlarım kendi tecrübelerim üzerine olmakla beraber, başka bloglarda tam tersi yorumlar da gördüğümü söyleyeyim.
FAS NOTLARI
Casablanca, Marakeş, Rabat ve Tanca arasındaki yollar gerçekten çok düzgün ve iyi olsa da, aynı şeyi Atlas Dağlarını geçen yollar ve Fas’ın diğer bölümleri için söylemek mümkün değil. Bu nedenle, planladığınız araba seyahatinde yolların Googlemaps veya benzeri programlarında belirttildiğinden daha uzun süreceğini göz önünde bulundurmalısınız.
Ocak ayında gündüz vakitlerinde hava turistik bir gezi için iyi olsa dahi, gecelerin soğuk bir kış olduğu unutulmamalı.
Yemek yediğiniz yerlerde özel bir bahşiş oranı yok ama bahşiş bırakılmasında fayda var.
Instagram hesabım: https://www.instagram.com/alipcn/
Bayıldımm