Gökçeada’ya belki altıncı gelişim ama Kaleköy’deki Mustafa’nın Kayfesi ’ne ilk kez bu defa geldim.
Sabah saat 10:30 gibi. Çadırımızı kurduk. Karnımız acıktı.
Güzel bir kahvaltıyı haketmiştik artık.
Hedefimiz Kaleköy tepelerindeki Mustafa’nın Kayfesi.
Mustafa’nın Kayfesi
Dik köy yollarında araba kullanmak hala beni ürküttüğü için arabayı aşağıda bıraktık. Kilise meydanına doğru yürürken, hat zerafetinde yazılmış Nur Hanım Sokağı tabelasını geçtik. Sonra Suzan Hanım Sokağı tabelasını. Aynı ustanın elinden çıkmış Mustafa’nın Kayfesi tabelası da bizi dev çınar ağacınının altına dizilmiş tahta masalara ulaştırdı. Kırmızı beyaz kareli masa örtüleri ve tepenin esintisi iştahımızı iyice açtı.
Bir serpme kahvaltı, bir beyaz peynirli menemen, bir de çay söyledik. Serpme kahvaltı kişi başı 20 tl, çay 1,5 tl, türk kahvesi 5 tl, menemenler ve omletler 10-15 tl.
Hemen geldi beyaz tabaklarda kahvaltılıklar. Beyaz peynir, keçi peyniri, zeytin, domates, yeşil biber, ev yapımı kahvaltılık salça, bal, tereyağı ve patlıcan reçeli. Ekmekler bütün ada işletmelerinde olduğu gibi tam buğday büyük dilim ekmeklerden. Kızartılıp servis edilseler daha da keyifli olurdu. Termosta sıcak, demli çayımız ve menemenimiz de hızlıca soframıza geldi. Sizlere bu şık ve iştah açıcı resmi gösterebilmek için zor 1-2 dakika dayanıp, tabaklarımıza saldırmadan durabildik.
Sonrasını bilirsiniz, en aç anınızda damağınız lezzetli bir yemekle buluşunca bir mutluluk patlaması olur tüm hücrelerinizde. İşte o ‘çok mesudum’ anına ben menemenle ulaştım.
Anne Reçelleri
Patlıcan reçelinin yeşil incir reçeli ile kireçte yapılmış kabak tatlısına olan benzerliği ise şaşırtıcıydı.
Ruhumuzu ve karnımızı bu kadar güzel doyuran Mustafa Kıraç’la sohbet etme şansımız olunca hikayesini dinledik.
Mustafa Kıraç’ın Hikayesi
Babası 1976’da gelmiş Gökçeada’ya. Sekiz kardeş adada doğmuş, büyümüş, kayfenin arkasındaki beyaz okul binasında okumuşlar. Sekiz kardeşin yedisi de hala adada yaşıyormuş. Köyün meydanı dedikleri, bir yanında kilise, tam ortasında da dev bir çınarın olduğu bu alanı ve içindeki taş binayı 2009’da Mustafa’nın Kayfesi yapmışlar. Mekanın isim babası, sokak isimlerini de inci gibi yazan ressam Mevlut Akyıldız’mış. akyildiz.com
Gökçeada’yı çok sevdiğini, burada işini ve özel hayatını devam ettirmek için uğraştığını anlatan Mustafa, bize annesinin açık havada yaktığı odun ateşinde, yerel meyvelerden yaptığı reçellerden de tattırdı. Harnup, kabuklu karpuz, olgun incir, hepsi birbirinden leziz ve organik reçellerdi. Annesinin deneysel tarifi olan harnup reçeli Vedat Milör’ün de övgüsünü almış.
Kaleköy’de yaz, kış açık olan Mustafa’nın Kayfesi’nde harika kahvaltı ve ikindi yemekleri dışında şiir okuması gibi gelenekselleşen etkinlikler de oluyormuş. Biz onlara da denk gelecek şekilde yolumuzu bir kere daha buraya düşürmek istiyoruz. Daha fazla bilgiyi Facebook sayfalarından takip edebilirsiniz.
Ege adalarının henüz çok azını görmüş olsam da, hem Gökçeada hem de Rodos ada sevgimi fazlasıyla coşturan adalar. Bozcaada ve Kos’u saymıyorum. Oralarda güzel anı biriktirecek kadar kalmadım. Rodos’ta bizim favori restoranımız Faliraki’deki Manolis olmuştu (yazısı burada). Gökçeada’da Mustafa’nın Kayfesi diyebilirim. Aile içi nesillerce paylaşılan ada sevgisi ve mekanlarında en iyisini sunmak için verilen emek kesinlikle Manolis ve Mustafa’nın Kayfesi’ni gönlümüzde özel köşelere oturttu.
Mekandan ayrılırken maalesef Mustafa’yı tekrar görüp teşekkür edemedim. Yukarıda bahsettiğim Manolis’te tattığım sade ama çok özel bir lezzetten ilhamla, Mustafa’ya naçizane bir öneride bulunmak istemiştim. ‘Yoğurt, bal, ceviz’ Manolis’te ve Rodos’taki başka kafe ve restoranların menüsünde tatlı olarak vardı. Ne alaka diyip sonunda tadına baktım. Kaymak kadar yoğun ve tatlı (ekşi olmayan anlamında) bir kase yoğurdun üstünde kıvamlı, doğal bir ada balı ve ceviz inanılmaz leziz bir birliktelik oluşturuyordu.
Düşündüm de Mustafa da öyle özel bir yoğurt yapabilirse, mesela adanın keçilerinin sütünden (bilmiyorum keçi yoğurdu oluyor mu ama sadece bir fikir) üzerine annesinin lezzetli reçellerini ve yanında biraz adanın ünlü bademinden bir tabak yapsa, buna güzel bir İmroz adı bulsa, çok sağlıklı ve lezzetli bir tatlı olmaz mı?
Live love thank. Yaşa sev şükret. Çünkü biri olmadan diğer olamıyor ve bizim ada aşkımız tam gaz devam ediyor….
Siz de fikrinizi belirtin