Kadın neredeyse son altı aydır Kanada’da bir başınadır. Adam zorlu bir kışı, giden eşinin ardından İstanbul’da geçirir. Kaçırılmaz bir fırsat doğar, adam kendini Tayland’ın bilinmezine atar. Kadın anlar. İmkan olsa, o da aynısını yapardı. Ama yine de kadının aklına çook eskiden öğrendiği bir söz düşer: Gözden Irak Olan Gönülden de Irak Olur
Bu sözü ‘Petek ve Kanada’ adlı oyunun ilk perdesinde öğrenmişti. Evini, ailesini bırakıp, 18 yaşında, tek başına, Kanada’ya okumaya gidişinin ikinci yılında, yazın eve döndüğünde odası ananesinin olmuştu. Ananesini çok seviyordu. Annesiyle ananesinin artık birlikte yaşamasının gerektiğini de anlıyordu. Ama odasının artık onun olmaması çok dokunmuştu. Zahir, odasının sonsuza kadar, müze gibi, kendinin olacağını düşünüyordu. Halbuki odası, arkadaşlarının yatıya geldiği, günlüğünü yazdığı, camına çakıl taşlarının atıldığı, penceresine mektupların bırakıldığı odası artık onun değil ananesinin olmuştu. İşte o zaman kendini yersiz yurtsuz hissedip, mesafenin yaşamdaki uygulamalı etkilerini öğrenmişti.
Yokluğunda yerin bir süre korunur. Sonra boşluklar doldurulur. İhtiyaçlar ve imkanlar el değiştirir.
Uzaklarda olmak işte böyle bir şeydir. Merak edenlere duyurulur.
Yokluğunda beklenmedik gelişmeler olunca içinde bir şeyler kopar. Aklında nahoş düşünceler oynaşır. Bir hazımsızlık hali başlar. Ama bu halin esası budur. Herkes için en iyisini düşünmek ve dilemekten başta yapacak bir şey yoktur.
O laf aklında bir kere daha belirir.
Dediler ki: Gözden Irak Olan Gönülden de Irak Olur.
Mamafih hatırlamak gerekir, o sözü bize öğreten Mevlana’dır ve devam eder:
Dedim ki: Gönüle giren gözden ırak olsa ne olur?
Live Love Thank. Yaşa Sev Şükret. Çünkü biri olmadan diğerleri olamıyor 🙂
Gülümseyerek yola devam ediyoruz..
Nerede kalmıştık?
Geçen hafta Facebook yardımıyla hızlıcanak yazdım size. Biraz rahatsızdım. Dinlendim. Canavar gibiyim şimdi, elhamdülillah. İlginize, sevginize duacıyım.
Sosyal Etkinlik Günü
Size bir iki kere çıtlattığım, benim organize ettiğim ofis etkinliği önümüzdeki Çarşamba olacak. Çalıştığım şirketin ortaklarından birinin 26 kişilik grubuna, yarım günlük, ofis dışı, eğlenceli bir etkinlik organize ediyorum. Malum deliye her gün bayram. Bayramlarımdan birine onları da dahil etmeye karar verdim. Üstelik kendi paramı hiç harcamadan.
Bizim grubun genç avukatlarından biri, beni tanıdıkça bir gün, ‘ya Petek sen bu organizasyon işlerinden anlıyorsun galiba. Bazen yaptığımız bir etkinlik oluyordu. Onu sen yapsana’ deme gafletinde bulundu. Gerisi tabii ki benim için durdurulamaz bir heyecan silsilesi olarak gelişti.
Önce ‘snowshoeing’ yani kar üzerinde rakete benzeyen hafif pabuçlarla yürümek gibi bir fikir attı ortaya. Çok severim. Benim yapabildiğim iki kar sporundan biridir. Biri snowshoeing, bir de buz pateni. Aaa tabii bi bakiim dedim. Düşündükçe astarının yüzünden pahalı bir aktivite olduğunu, ve yarım günlük bir etkinlik için, gitmesi, gelmesi, kıyafet kirası, yemesi içmesi derken, zevkten çok dert olacağına karar verdim.
Bana bırakın, biraz araştırayım dedim. Bu muhabbet Ocak ortası gibiydi sanırım. Önce bir tarih belirlemek gerekiyordu. En büyük patron dışında 4 tane avukat var grupta. Hepsinin programı birbirinden karışık. Herkese uyan tek bir tarih vardı, o da 15 Mart. Hemen ortak takvimlerde günü işaretledim. ‘Aman kimse toplantı, mahkeme vb. bir şey koymasın bu güne. Herkesin katılımı mecburi’ gibi uydurmasyon uyarılar koydum.
Önce bir masa tenisi mekanına baktım. Bir sürü masa var. Kiralıyorsun. Yiyecek içecek de ısmarlayabiliyorsun. Fena değil. Biraz basık bir mekandı. Ben masa-tenisi oynamayı çok sevdiğim için hevesliydim ama ucuz da değildi. Araştırmaya devam ettim.
Bu arada bütçeyi önceki yılın etkinliği kaça yapılmış, onu öğrenerek tespit ettim. Onu geçmemeyi hedefledim.
İşe 20 dakika yürüme mesafesinde bir bowling salonu buldum. Oraya gittim. Çok beğendim. Atmosfer olarak masa-tenisi mekanından daha iyiydi. Üstelik bowling salonunun üst katında iki tane masa-tenisi masası da vardı. Eğer başkaları özel bir etkinlik için onu kiralamadıysa bizim de kullanabileceğimizi öğrendim. Görüşme ayarladım. Menülerine baktım ve tamam dedim, budur. 15 Mart’ta 26 kişi geliyoruz. Bize dört takım için yan yana 4 kulvar rezerve edin. https://www.facebook.com/TheBallroomBowl/
26 kişilik grubu 4 avukat altında 4 küçük gruba ayırmaya karar verdim. Aramızda hoş bir rekabet olsun. Adil gruplaşma için isimleri kapalı bir kutudan avukatlara seçtirdim.
Menülerinden bütçeme uygun 5 yemek seçtim. Sağlıklı, vejetaryen ve etobur seçenekleri ofistekilere sundum. Seçin bakiim dedim.
Kulvar kirası, ayakkabı kirası ve yemek masraflarını düşünce bütçede ne kadar para kalıyor baktım. Katılanlara anı olacak küçük bir hediye de yapmak istedim. Onun için de tahmini bir para kenara ayırdım. Kalan paraya baktım. İçecek fiyatlarına baktım. Kişi başına 3 içecek bileti düşecek bir hesap yaptım. Herkese o biletleri dağıtacağım, kendileri içecekleri alacaklar. Daha fazlasını isteyen cebinden harcayacak. Kişi başı 3 içecek, öğleden sonra 12 – 4 arası olacak bir etkinlik için yeterli diye düşünüyorum. Hafta ortası zaten. Ertesi gün yine iş başı.
Hediye olarak da bandana vermeye karar verdim. Geçen hafta kumaşları aldım. Teyel makası mı derler, hani üçgen üçgen keser kumaşı. Farklı renklerden kumaşları bandana boyutunda o makasla kestim. Her grubun rengi farklı olcak. Bir logo tasarladım. Bandanalara bastıracak kişiye gösterdim, ‘olmaz, çok küçük kalır, okunmaz’ dedi. Hürmet dedim. Logoyu değiştirdim. Kumaşları baskıya gönderdim. Hadi hayırlısı.
Bir de herkese çorap alacağım. Bowling ayakkabıları herkes tarafından giyildiği için rahatsız olanlar olurmuş. Etkinlik hediye paketinde bir bandana, bir çift yeni çorap, güzel bir öğle yemeği, üç içki bileti olacak yani. Fena değil, değil mi?
Yemek seçimleri ve bowling oynayacağımız dışında hiç bir şeyi bilmiyor ofistekiler. Gerisi sürpriz olacak. Bir tek süpervizörüm bir de baskı işinde yardımcı olan arkadaş biraz bir şeyler biliyor. İkisi de benim heyecanımı görünce ‘bak Petek kimse her zaman her şeyi beğenip takdir etmez. Yerli yersiz laf ederler. Aman alınma.’ diye tatlı tatlı uyarılar yaptılar bana.
Tabii ki ben, bunlar da yetmez, etkinliğin bir de duygusal yönü olmalı dedim kendi kendime. Boşuna Live Love Thank Petek demiyorlar bana 😉 Yaşam felsefemi herkesin burnuna sokmam lazım. Zorla Güzellik LTD. diye bir de yan kuruluşumuz var.
Teşekkür Sertifikaları
Etkinlik tasarımına şu ana kadar sadece süpervizörümün bildiği bir şey daha ekledim. Süpervizörüm biliyor çünkü onun yardımı olmadan yapamayacağım bir şeydi.
Etkinlik günü öğle yemeğini yedikten sonra, bowling oynamaya başlamadan önce, asıl patron herkese, teker teker, şahıslarına yönelik, özel teşekkür mesajlarının yazılı olduğu sertifikalarını okuyacak ve verecek. Çok heyecanlıyım 🙂
Geçen hafta bir öğle yemeğinde süpervizörümle birlikte herkesin teşekkür mesajlarını çalıştık. Patrona sunacağım bunları. Onun da onayı ve düzeltmeleriyle teşekkür mesajlarını son haline getirip, işten sonra kalıp sertifikaları hazırlayacağım. Umarım güzel olacak. Ve umarım patron sorun çıkartmayacak.
Patron önceki sosyal etkinliklere katılmamış bile. Şimdi önümde aşmam gereken zorluk, patronu gelmeye ve bu teşekkür sertifikalarını vermeye ikna etmek. Valla onun iyiliği için yapıyorum bunları. Tüm olumlu geri dönüş ona olacak. Çalışanlar takdir edildiklerini bildiklerinde çok daha mutlu ve böylece çok daha verimli olurlar.
Bakalım nasıl olacak.
İyiliğe Yatırım
Ama gözden, ama gönülden ırak, erişimim dahilindeki herkese iyi geleceğini düşündüğüm hoşluklar, dokunuşlar yapmaya devam etmekten başka yol, başka oluş bilmirem 🙂
Sen çiçek olup etrafa gülücükler saçmaya söz ver. Toprak olup seni başının üstünde taşıyan bulunur.
Mevlana
Sevgiyle kalın..
sevgili petek, aranızda sağlam bir bağ var. Uzaklık ilişkinizi güçlendirecektir. Öte yandan ne demek istediğini çok iyi anlıyorum. Boşluğun doldurulamaz sanmak istiyorsun ama öyle değil. Bu da böyle bir dönem, gelip geçecek..
Petek’le aynı anda uyanık ve müsait olmayı başamadığımız için etkinliğin hala nasıl geçtiğini bilmiyorum.. Çok merak ediyorum, eminim ki iyi geçmiştir… Mevlana’nın sözüne de bayıldım canım 🙂
Sevgili petek,
Blogunu Kanada ile ilgili araştırma yaparken keşfettim ve öyle bir takıldım ki her yazını detaylarıyla okuyorum ve her seferinde kalemin ve kişiliğine biraz daha ısınıyorum. Eline sağlık.
Daha okuyacağım ama hazır çok etkilenmişken buraya sana bir not bırakmak istedim. Benim için günün kazanımı bu harika söz oldu: Sen çiçek olup etrafa gülücükler saçmaya söz ver. Toprak olup seni başının üstünde taşıyan bulunur.
Nasıl anlamlı.
Sevgiler,
Sinem