Kamboçya’ya ilk defa giderken tüm duyduklarımız kulaklarımızdan midemize kadar bir merak ve endişe yumağına dönüştü. Hindistan gibi Kamboçya’nın da çok temiz anılmazlar. Gerçekten de Kamboçya’da pişmemiş yemekler ve açıkta satılan her türlü içecek ve yiyecek ile ilgili çok dikkat etmek hatta yiyip içmemek gerekiyor. Kamboçya çok yoksul bir ülke. Yaşadığı onca acı, sömürü ve savaştan sonra yolsuzluğun pençesine düşmüş, neredeyse tek geliri Angkor Wat ve Phnom Penh‘e gelen turistler olan bir ülke diyebiliriz. Kamboçya’daki az zamanımıza rağmen Angkor Wat haricinde merak ettiğimiz yüzen köy Chong Kneas’e gitmeye karar verdik.
Siem Reap’den yüzen köy’e doğru yola çıkıyoruz
Kaldığımız otel Jasmine Lodge‘den bulduğumuz tur için bir şoförle yarım günlük kişi başı 15 dolara anlaştık. Neyle karşılaşacağımız hakkında pek fikrimiz yoktu. Sessiz sakin şoförümüz bizi sabah erkenden otelimizden aldı. Tuktukla Siem Reap’in pirinç ve lotus çiçeği tarlaları arasından geçerek toprak yolda 1-2 saat gittikten sonra Tonle Sap gölüne ulaştık.
Ne de olsa,
“Mutluluk varılacak bir yer değil, yolculuğun kendisidir” demiş Ralph Waldo Emerson.
Siem Reap’e Kamboçya’nın Sultanahmet’i derim hep. Başka bir ülkede ilk defa gördüğümüz için her şey çok yerel ve otantik gelir bize, ama ne fiyatlar ne de satın almaya çalıştığımız şeyler gerçektir oysa ki. Seam Reap de öyle. Biraz merkezden uzaklaştığımızda Kamboçya gerçeği biraz daha yakın artık. Şoförümüzü nehir kenarındaki ahşap barakalarda toz içinde yaşayan insanların “karada evleri olacak kadar zengin” olduğunu söyledi. Gezi bitip de Siem Reap’e geri dönene kadar yemek yiyebileceğimiz veya herhangi bir şey alabileceğimiz bir yere rastlamadık.
Yüzen köy Chong Kneas
Siem Reap’e 55 km mesafede olan Chong Kneas köyünün nüfusu 4.000 kişi. Köylüler ayaklarını karaya basmadan sal-evlerinde yaşıyorlar. Kamboçya devleti sudaki kayıklarda yaşayanlardan vergi almadığı için gölün üzerinde yoksul insanlar yaşamaya başlamış. Okulları, kiliseleri, bakkalları tüm binaları suda yüzecek şekilde salların üzerine yapılmış. Gölün su seviyesi değiştiğinde sadece yükseliyorlar.
Köyde elektrik, teknoloji veya temiz su bulunmuyor. İçmek için de gölün suyunu kullanıyorlar.
İskeledeki motorlara kişi başı 1-2 dolar verip yüzen köye doğru yol almaya başladık. Sonradan öğrenci olduğunu öğrendiğimiz genç bir rehber bizi karşıladı. Kişi başı 15 doları sadece tuktukçuya mı verdik emin olamadan yola devam ediyoruz. Karadaki bir evde yaşayamacak kadar yoksul bu insanlara verdiğimiz paranın ulaşmadığını düşünmeye başladık. 15 dolar köydeki yaşayan halka ulaşsa bile bu kadar yoksulluk içerisinde yaşamazlardı.
Bizi getirdikleri yüzen okulda dersin ortasına dalmış gibi hissettik kendimizi ve çekinerek bir iki kare fotoğraf çekip hemen oradan çıkmak istedik. Ne de olsa kimse kimsenin dersini bölmemeli. Bir sonraki durakta saldan bir pirinç markete geldik. Bize okula bağış için 1 çuval pirinç alabileceğimizi söylediler. Dolandırıcılık kokan sadece bir kaç çuval un olan “market”ten teşekkür ederek çıktık.
Köydekilerin yoksulluğu ve bizim harcamaya imtina ettiğimiz bir kaç dolar arasında sıkışık kaldık. Ne de olsa uzun bir seyahatin sonundayız ve paramızı dikkatli harcamak zorundayız.
Yeni rehberimiz çok güler yüzlü ve iyi bir ingilizcesi var. Bize bu köyde doğup büyüdüğünü söyledi ve köydeki yaşamla ilgili güzel bir sohbete başladık. Köylülerin aslında Vietnam’lı olduğunu ve savaştan kaçıp buraya gelip yerleştiklerini öğreniyoruz. Devlet buradaki insanlardan vergi almıyor ama pek hizmet verdiği de söylenemez.
Turda sadece Petek’le ben vardık. Koca kayıkta üçümüz yol aldık. Biraz hızlı bir tur olsa da zaten yüzen köye ulaşmak yeterince ilginç ve uzundu.
Timsah havuzu
Timsahlı bir küçük şirin havuzu olan sandala konuk oluyoruz. Tam olarak neden timsah beslediklerini anlayamasak da içeriki hediyelik timsah derisi biraz soru işaretleri bıraktı bizde. İngilice bilen rehberimizi takip ederek akışta kalıyoruz, timsahlarla oynaşmıyoruz. Biz İstanbul’lu olarak kedi köpek biliyoruz, seviyoruz, besliyoruz. Timsah kardeşlere aynı sevecenlikle yaklaşmamayı tercih ettik.
Angkor Wat dünyanın en büyük tapınağı. Her gelen turist ilk önce orayı bir tavaf ediyor. Gittiğim yerlerdeki yaşamı ve kültürü görmeden, sadece başkalarınının sunduğu güzargahlar bana fazla güvenli geliyor. Sadece “gezilmesi gereken yerler”i görmek beni kesmez derseniz, Kamboçya gerçekliğinin tam kendisi Chong Kneas köyüne gitmenizi tavsiye ederim.
Tonle Sap Gölü
Tonle Sap gölü kuru mevsimde 2,700 km2 alanı kaplıyor ve 1 mt derinlikte. Tonle Sap Gölü, güney doğu asyanın en büyük tatlı su kaynağı, Kamboçya halkının da yaşam pınarı. Kuru mevsimde 120 km güneydeki Phon Penn’e doğru akan Tonle Sap nehri haziran ayında yağan yağmurlarla taşan Mekong nehriyle ters akarak göle dolmaya başlıyor. Göl 7-8 katı genişliyor ve 8 mt derinliğe ulaşıyor. Tüm çevresinin geçim kaynağı haline geliyor. Yılda bir kere balıklar yumurtlamak için buraya geri geliyorlar. Balıkçılar bu zamanlarda yakalayabildikleri kadar balık yakalamaya çalışıyorlar. Biz mart ayında orada olduğumuz için göl düşük seviyesindeydi.
Kamboçya’da Para Mevzusu
Kamboçya’da iki para türü geçerli, Kamboçya rieli ve Amerikan doları. 4.070 riel = 1 USD. Alışverişlerde Dolar verirseniz Riel alıyorsunuz para üstünü. Çapraz matematik problemi. Ben matematik sever olarak bu oyuna bayıldım:) 6.750 riel’lik yemek için 2 dolar verdik, 1.390 riel para üstümüzü aldık:) En iyisi kirli rielleri çok saymamak 🙂 Yoksul ülkede ATM sıkıntısı çekebilirsiniz. Kamboçya’ya nakit parayla gitmek daha mantıklı.
Siz de yüzen köy ve Kamboçya ile ilgili sorularınızı veya gözlemlerinizi yorumlara yazarsanız sevinirim.
Live Love Thank. Yaşa, sev, şükret.
Sevgiyle kalın..
Siz de fikrinizi belirtin