Bebeğim ‘ınnee…anne..annneeee’ diye ağlıyor. Bebek ağlama efekti ‘ınga’ ile ‘anne’ arası bir ses ama gerçekten çıkarıyor o sesi. Ben de hemen koşuyorum yanına ‘Annemm söyle, geldim, burdayım!. Anne diyen dilini’ yirim’. He he he.. Her halde ‘anne’ kelimesi bebeklerin ağlarken çıkardığı ilk sesten ilhamla Türkçe’ye kazandırıldı. Mantıklı. Bebeğin ilk sesli ifadesini üzerine alması gereken kişi annesi. Bundan böyle senin adın ‘anne’ olsun!
Anne olduğum ilk anneler gününde, oğlumun bilinçli olarak bana ‘anne’ diyeceği zaman henüz çok uzakta olsa da, ilk kuracağı cümle ‘Size Anne Diyebilir Miyim?’ olmasa da, şimdilik ‘ınga ile anne’ arasındaki sesle idare edeceğim.
Oğlumun hayatımıza girdiğini anladığımız gün de tamı tamına geçen yıl anneler günüydü. Hatırlarsınız size hamilelik haberimi verdiğim yazımda anlatmıştım: Hayaller: Hollywood, Gerçekler: Kadın Olmak
Bakalım anneler günü benim için daha nasıl değişecek, gelişecek..
Korona Günlerinde Anne Olma Halleri
Yeni anne olmamdan mütevellit, evden çıkamama ve rutine bağlama halleri benim için Korona salgınından önce başlamıştı. Eşim de ev ofisten çalışan biri olduğu için, hareket özgürlüğümüzün kısıtlanması başlarda o kadar zorlamadı bizi. Tabii şu anda, tüm dünya ile elele, biz de sıyırdık ve kafamızda huniyle geziyoruz ama onun nedeni başkalarıyla görüşememek, evden çıkıp bir kafeye ya da spor salonuna gidip kafa dağıtamamak. Zaman zaman sinirlerimizin keman yayı gibi gerilip, tahammülümüzün uzaydaki yerçekimi seviyelerine düştüğü de oldu. Teğet de geçsek, geri dönülmeyecek derecede birbirimizi kırıp incittiğimiz laflar ve davranışlar sarf etmedik henüz. Çok şükür.
Akıl sağlığımızı koruyabilmemizin nedeni, evde iki aylık bir bebekle hemhal olup, yorgunluktan aklımızın devre dışı kalması tabii ki. İzninizle bir günümü size özetleyeyim, özetleyebilirsem.
Sabah saat beşle sekiz arası bebek uyanır. Yan odadan gelen ağlama sesine doğru parmaklarımın ucuna basarak ve başucumdaki gerekliler çantasını kaparak giderim. Aman Allahım ne ağlama! Anladık uyandın ve açsın ve büyük ihtimalle bizi hemen yanında görmediğin için korktun. Dur, yettim! Buradayım. Yanındayım. Bak kucağıma da aldım seni. Neden hala ciğerlerini parçalayacak kadar bağırıyorsun?
Meme verene kadar böyle. Sanki aylardır yemek yememiş gibi yüzü kıpkırmızı kesiliyor ve gırtlağından gırtlağından, sesi kısılana kadar ağlıyor. İnsanın eli ayağı birbirine karışıyor tabii. Bir yandan da takdir ediyorum; isteğini, ihtiyacını ne güzel dile getiriyor. Olana kadar da vaz geçmiyor. Helal olsun. Keşke ben de öyle olabilsem. Veletten öğrenecek şeylerim var.
İlk parti karnını doyurduktan sonra eğer kucağımda uyuyakalmazsa ve ben de onunla uyumazsam, birlikte alt kata iniyoruz. Kucağımda onunla volta atarken (bu gazını çıkarma çabam oluyor) CBC radyoyu (Kanada’nın TRT’si) açıyorum, onu sallanan koltuğuna oturtuyorum, eline ağzına sokabileceği bir oyuncak veriyorum. Kahvemi hazırlarken onun altını temizlemek için sıcak su hazırlıyorum. Bu arada, eskiden dedemin dediği gibi’ Ajans‘ başlıyor. Ontario’da Covid’den dün kaç kişi ölmüş, kaç kişi daha virüse yakalanmış, kaç kişi iyileşmiş, federal ve yerel hükümetler bugün hangi işini kaybeden grubu hedefleyen maddi yardım paketleri açıklıyorlar ve bir türlü ısınmayan hava bugün eksi kaç derece olacak.. onları öğreniyorum. Altının değiştirilmesinden çok hoşlanan bebişin hardal sarısı kakişkosu genelde tulumuna çıktığından, yeni tulum giydirip kirleneni leke tutmasın diye soğuk suda çitiliyorum. Değiştirme masasında onunla biraz oynaştıktan ve karşılıklı agu gugu teali ettikten sonra mutfağa geri dönüyoruz. Bir yandan bulaşık makinesini boşaltırken, kim bilir kaç saat sonra edebileceğim kahvaltıma kadar beni tutacak sıcak suyumu, kahvemi, kurabiyemi ya da enerji topumu hazırlayıp salona götürüyorum. Sonra da bebek transfer ediliyor.
Bu noktada annemi görüntülü arıyorum. Son yedi haftadır o da evde izole olduğu için karşılıklı akıl sağlığımızı korumak için günde bir kere görüntülü konuşmaya çalışıyoruz. Bir cihazla annemi sabitleyip, yere arkadaşımın oğlum için diktiği patchwork sergiyi koyuyorum. Üzerinde önce karın üstü sonra sırtüstü hareket ve oyun yapmaya çalışıyoruz. Artık bebekler sırtüstü uyutuldukları için emeklemeye hazırlık olsun, boyun ve kol kasları gelişsin, hem de kafaları aynı noktadan basılmasın diye ‘tummy time’ (göbek zamanı) denilen bu vakti, yüzüstü geçirmeye çalışıyoruz. Pek sevmiyor. Kısa da olsa her gün bir kaç kere yapmaya çalışıyorum. Bu arada kafasının arkasında hep üzerine yattığı bölgedeki saçlar dökülüyor, çok komik görünüyor. Düz kafa? Yuvarlak kafa?.. Zaman gösterecek.
Bebiş iki saate yakın uyanık kalıyor. Birinci saatten sonra yorgunluk kaynaklı kaprisler başlıyor. Zaten aynı pozisyonda en fazla 20 dakikaya kadar sabredebiliyor mösyö. Sonra fıkırdanmaya ve bağırmaya başlıyor. Allah bir ses vermiş! Söylemiştim: dediğini yaptırıyor. Uykuya yaklaştıkça bu hal daha baskın oluyor. Kucağa alıyorum, yürüyoruz, harika. Yoruluyorum oturuyoruz, o hala kucağımda, yine çığlık çığlığa caz yapmaya başlıyor! Sanki kişisel antrenörüm ve o göbeği bana erittirecek. Off anam off.
Bebişin günbegün değişen tercihleri doğrultusunda yeni teknikler geliştirmek gerekiyor.
Çok güzel ikinci el elektrikli, yanar döner, şarkı söyler bir salıncağı var. Başta hemen uyuyordu içinde. Artık onu da istemiyor ve ağlıyor. Şimdi salıncağı önce ona çaktırmadan çalıştırıyoruz. Cırcır böceği seslerini çalıyoruz, kafasının üzerinde dönecek koyunları koşturuyoruz. Sonra bebeği, emziğini ağzına verip, bu hareketi görebileceği bir yere oturtuyoruz, sakinleşene kadar. Ve velet henüz dört aylık bile değil! Of anam off demiş miydim?
Tabii bu salıncağın adı artık aramızda ‘elektrikli sandalye’. ‘Oturttun mu onu elektrikli sandalyeye?’ diye birbirimize sorup gülüyoruz, ağlancak halimize.
Sonunda elektrikli sandalyesinde uyuyakalınca, sallantıyı durdurup kucağıma alıp, odasına çıkarıyorum. İşte o an herşeye değer. Sıcacık ve yumuşacık vücudu uykudan muhallebi kıvamında. Ellerimi koltuğunun altına koyup, kafasını dönen kuzulardan kurtarıp, omzuma yaslıyorum. Bir elimle poposunun altından bir elimle de sırtından tutuyorum ki muhallebi kayıp akmasın. Tam o sırada bir iç geçiriyor, ah! Efkardan ölürsünüz . Yukarı çıkıyoruz. Beşiğindeki kanatlı kundağının içine yatırıyorum. Hemen kollar kafasının üzerine kalkıyor ve gerinmeye başlıyor. Bu refleks her memeden sonra ya da her uyandığında olan bir şey. Bazen uykuya yatırırken de uyuyor muyum, uyanıyor muyum diye emin olamıyor galiba, her ihtimale karşı bir geriniyor. Kollarını yanlarına düz, bacaklarıyla birlikte kundağın içine sokup, fermuarını çekip altta kalan kanatlarını göğsünün üzerinden karşılıklı kavuşturup cırt cırtla bağlıyorum. Bildiğin deli gömleği. Ama elleri kolları öyle oynayıp, kendine çarpıp yanlışlıkla uyandırmadığında çok daha iyi uyuyor. Bazen de tam tersi oluyor. Son yarım saattir, bir saattir ağlamış, huysuzlanmış, tepişmiş ve sonunda uyumuş bebek, beşiğine yatırdığımda hazırola geçer gibi rap diye kollarını yana ayaklarını aşağı doğru öyle bir atıyor ki, sanki ‘bondage’ meraklısı, ‘gel beni bağla’ diye uykusunda pozisyon alıyor. Çok tatlııı.
İşte günümün ilk iki saatilik dilimi böyle geçiyor. Uyanan bebeği, besleme, altını değiştirme, eyleme ve uyutma işlemi her gün altı kere oluyor. Ben gündüz seanslarını alıyorum, gece saat bir ile beş arasındaki seansı eşim alıyor. Tabii ben yine uyanıp emziriyorum ama diğer faaliyetleri o yapıyor ki ben az çok iyi bir uyku alabileyim.
Gündüz, kırk dakika kadar, ara sıra bir iki saat uyuyor bebek. İşte onun uyuduğu saatlerde de alış verişe git, yemek yap, ortalığı topla, yerleri süpür, çamaşır yıka, birileriyle konuş, duş al, akıl ve beden sağlığın için dışarı çık yürü, unutma yemek ye, su iç.. Ve bitti. Bitti zaman!. Zaman bitti, bebek ağlıyor. Duydunuz zilin sesini, hareketli sirk müziği eşliğinde uyanık bebek rutininiz başlamıştır. Saatimizi kuruyoruz. Döngünün başına döndükk.
Yani anlayacağınız, belki de ben Corona Morona pek anlamadım diyebilirim.
Ama tabii ki bu doğru değil, çünkü alış verişe gittiğimde markete girmek için sıra bekliyorum, maske eldiven ne varsa takıyorum, yüzüme gözüme dokunmuyorum, bunu sadece haftada bir ya da 10 günde bir kere yapmaya çalışıyorum ki virüsle yolum kesişmesin. Sonra eve gelince alınan şeyleri paranoyakça temizlemek ve elimi yüzlerce kere yıkamak deliriumuna giriyorum. Bu da o değerli, bebeğin uyuduğu kısa zaman dilimlerini, kendim için istediklerimi yapamadan elimden alıp götürüyor.
Bütün bu temkinli davranışlara rağmen, Corona mı bilmiyorum ama bir virüs kapmışım, bir haftayı geçti boğazımda çok keskin bir ağrıyla yaşıyorum. Dinlenmediğim için bir türlü geçmiyor ama neyse ki başka belirtiler de olmuyor. Geçen hafta epey endişelendim. Bebek kucağımda sürekli. Ağzımın içine düşüyor. Hep yüz yüze ve yakın ilgi istiyor. O bana sarıldıkça benim içim hop ediyor. Ya, geçirdiğim şey her neyse, ona da bulaştırırsam diye çekiniyorum. Bu yoğunlukta ve sağlık sektörünün çöküşe yakın olduğu bir zamanda hasta bir bebek fikri çok korkutucu. Olumlu düşünüyorum. Benim sütüm korur onu. Her şey harika ve öyle devam edecek. Live Love Thank.. Yaşa Sev Şükret.. Devam et, bekleme yapma.
Bir Memede Bebe, Bir Memede Pompa, Umurumda Mı Dünya
Hani acaba sütüm gelmez mi? Ah bebiş zaten sezaryenle doğdu, 1-0 geride başladı hayata, anne sütü de olmazsa hiç şansı yok diyordum ya, işte o süt geldi, hem de tam geldi. Sağ meme artık meme değil süt fabrikası. O kadar çok süt üretiyor ki bebek yeterince emmezse o memenin balataları yanıyor, borular tıkanıyor, lezyonlar oluşuyor, tazyikten süt lazer gibi dışarıya fışkırıyor, yerler ve mobilyalar sürekli beyaz ve yağlı damlalarla lekelenirken, bebek gözüne giren kontrolsüz süt akışından yine ağlamaya başlıyor.
Zaman zaman bebeği bir memede emzirirken öteki memeyi aynı anda pompalamam gerekiyor. Şaka değil gerçek. Bir Memede Bebe, Bir Memede Pompa, Umurumda Mı Dünya!
Hayal etmeyin lütfen. Hiç cazip bir görüntü değil. Bildiğin inek. Gece onun uzun uykusu sırasında defalarca uyanıp kendimi sağmam gerekiyor ki uyuyabileyim. Yoksa muazzam canım acıyor. Bebeğin iyiliği için ürettiğim sütü eğer zamanında ve bol bol içmezse memeler şişip şişip patlayacak gibi oluyorlar ve bana zarar veriyorlar. Tuzağına düştüm yavrum! Onun sağlığı için ürettiğim sütü şimdi rica minnet içmesi için uğraşıyorum. İlerde yaptığım yemeklere burun kıvıracağı günlerin bir önizlemesi belki de bu. Anneliğe hoşgeldim.
Olumlu yönünden bakacak olursak, meme pompasını 30 saniyenin altında bir zamanda, gözlerim kapalı, bir araya getirebilirim. Tabii bu nişancı tüfeğini, 30 saniyede bir araya getirebilirim demek kadar seksi, ya da heyecan verici değil. Zaten bu aralar hayatımda ‘seksi’ kavramı da kullanım dışı..
Yine çok uzun yazdım. Umarım sıkmıyorum sizi. Bir kaç ara başlığım daha vardı. Onları bir sonraki yazıya artık. Başlıkları yazayım mı? Ağzınıza bir parmak bal süreyim mi? Beni özleyecek misiniz?
Dört aylık analık tecrübemde fark ettiğim, öğrendiğim ve işinize yararsa diye paylaşmak istediğim şeyler:
- Annelikle kaybedilen özbenlik
- Bebek bakımında işe yarayan süper araçlar
- Bebe aşkı ve bu doğrultuda yapılan tatlı saçmalıklar
Hepinizi sanal sanal öper, içten yorumlarınız, paylaşımlarınız için süpersonik teşekkür ederim. Eğer henüz sitemize abone olmadıysanız lütfen olun, yeni yazılar gelsin size. Yazılarımdan hoşlanacak kişileri de lütfen sitemize davet edin, yeni dostlar edinelim. Hele hele sosyal medyada yazılarımı, linklerimi paylaşırsanız çok mesut olurum.
Bir daha Live Love Thank, Yaşa Sev Şükret diyelim çünkü biri olmadan diğerleri olmuyor. Dileklerimiz aklımızda kalmasın, yaşamdan korkmayalım, deneyelim. Zor da olsa süreci yaşamanın tadını çıkaralım. Ve her zaman sahip olduklarımız ve yapabildiklerimiz için şükredelim. Mesela bu günlerde gezdiğim günlere şükrediyorum. İyi ki elimdekini avucumdaki harcayıp gezmişim. Bir daha ne zaman o kadar rahat ve korkusuzca gezebileceğiz acaba? Gezi anılarımızı okumak isterseniz sitemizin Seyahatler
başlığına tıklayın. Hem eğlenceli hem de öğretici yollarımız oldu. Okuyup okuyup gülüyorum. Fotoğraflar da yeme de yanında yat.
Güle güle büyütün Adı nedir bebeğin?
Yine ne guzel anlatmissin. Bayiliyorum tarzina. What a sense of humor!
Canım Peteğim,yine her satırını yanındaymışçasına izleyerek okudum.
Anneliğin en tatlı hallerini hissediyorsun ya -o sütlaç gıdıyı,elinden kayıverecekmiş hissi veren yumuşaklığı,seninle olan bağını-senin adına çook mutluyum.Bu anların daha da güzelleri gelecek,pek yakında.
Hepinizi öpüyorum..