İstanbul’a gelmeme bir haftadan az vakit kala, Toronto’da kaldığım ilk 6 ay nasıl geçti sizinle birlikte değerlendirmek isterim.
Ekim’in 2’sinde gelmiştim.
Bugün Nisan’ın 4’ü.
Toronto’ya indiğim gün Museviler için önemli bir dini tarihti. Evlerinde kalacağım arkadaşım ailesiyle o günü kutlayacaklardı. Ayağımın tozuyla öyle kalabalık bir ‘merhaba’ya hazır olmadığım için başka bir arkadaşın evinde 2 gece konaklama şansımı kullandım.
Görülüyor ki şansım ilk günden itibaren benimleydi.
Toronto gibi gecelik konaklama fiyatları tavan yapan bir şehirde bir ay boyunca kira ödemeden kalmak bir yana, kalacak yer seçmek nasıl büyük bir lütuf tahmin edersiniz. Evlerini bana kayıtsız şartsız açan iki kişi de İstanbul’da misafir ettiğim Kanadalı arkadaşlarımdı. Türk misafirperverliğini tadan ihtiyacı karşılıksız bırakmıyor sanırım.
Toronto’ya ayak basışımın 3. gününde ise hep bağlantıda kaldığım avukatım iş teklif etti. Kabul ettim. Tam 1 hafta sonra işe başladım.
1 ay içinde yüzlerce hamamböceği cesedinin olduğu tek odalı bir daireyi kiraladım. Herkes deli olduğumu düşündü. Ama o fiyata, o lokasyonda daha iyi bir yer bulamayacağımı kısa sürede anlamıştım. Apartman görevlisinin ‘hallederiz’ sözüne inanmayı seçtim ve şu ana kadar hiç böcek çıkmadı (nazar değmesin) ve büyük bir şikayetim olmadı.
İkinci el eşyalar ve orijinal sanat eserleriyle evi döşedim. Arkadaşlarım sağ olsunlar matkap ve çekiçleriyle gelip evi adam etmeme yardımcı oldular. Minnak evimde misafir ağırlamaya bile başladım.
Yılbaşında annem geldi. Harika zaman geçirdik. Tüm özlemim anne sevgisiyle yıkandı ve temizlendi. Şansıma tekrar tekrar şükrettim.
Evime yerleştikten sonra ilk iki ay farklı stüdyolarda yogaya gittim. Çok iyi geldi.
İşte 3. ayımı tamamladıktan sonra, deneme süremi geçip ‘benefit’lerimle işe kabul edilince şirketin indirimli üye yaptığı spor salonuna yazıldım ve son bir aydır öğle yemeği aramda diğer tüm psikopat Kanadalılar gibi spor yapıyorum!
Bildiğiniz üzere işte bir iki sosyal etkinlik düzenledim. Arkadaşımın evinde ve geçtiğimiz hafta sonunda kendi evimde birer parti verdim. Gelenler ikisinde de iyi vakit geçirdiler.
Hangi dersleri çıkardım kendime?
İnsanları sevmek, değer vermek, değerlerini bilmek ve sevgini onlara hissettirmek zaman ve mesafeyi aşan bir iletişim. Geri dönüşü katmerli bir hizmet. Boşuna ‘bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı olur’ dememişler.
Tamam bunlar bugüne kadar okuduklarınızdan sizin de kolaylıkla varacağınız çıkarımlar.
Peki daha derinlerde aynı 6 ay nasıl geçti?
Özelden yazan ve pek çok soru soran takipçilerimiz var. Beran özellikle. Umarım bu yazıyı da okur. Çok net bir şekilde sordu ‘Mutlu musunuz şu anda?’ İşte en önemli soru!
Son iki haftadır benim de aklıma en çok takılan soru bu.
Türkiye’ye geliş tarihim yaklaştıkça ‘Selective Attention’ yani ‘Seçici Dikkat’im de Kanada ve Türkiye toplumlarının farkı üzerinde yoğunlaşmaya başladı.
Özellikle İstanbul’da geçen ‘Kedi’ filmini izlemem sistemi tamamen alt üst etti. Filmin açılış sekansında Boğaz manzarasını görmemle bir gözyaşlarım nehir oldu. Sonra Karaköy’deki balıkçı, hırdavatçı abilerle, Beşiktaş’taki (sanırım) pazarcı abilerin hayvan sevgisine tanıklık etmek dağıttı beni.
Kanada gözlemleri
Toronto’da akıl hastalıklarından ya da madde bağımlılığından mustarip bir sürü kişi, hükümet destekli sağlık kurumları veya aileleri sahip çıkmadığı için sokaklarda yaşıyor. Dileniyorlar, kendi kendilerine konuşuyorlar, bazen çöp kutularıyla kavga ediyorlar, metro ızgaralarının üzerinde ısınmaya çalışıyorlar, bazen de size birden bağırmaya ve küfretmeye başlıyorlar. Tabii ki sokak hayvanı olamaz Kanada’da. Evlatlarına sahip çıkamayan bir toplum kedileri ne yapsın? Nerede o romantizm? Nerede Allah inancını muhtaç kedilere bakarak perçinleyen mecnunlar? Sokaktaki kedileri besleyerek psikolojik problemlerini tedavi eden ruhaniler?
Kanada’da her şey para birimiyle orantılı.
Yaşam fizibilite hesapları üzerinden devam ettiriliyor. Mecnunlar, muhtaçlar, mustaripler toplum için hükümsüz ve alakasız. Çünkü onlar gayri safi milli hasılaya katkıda bulunmuyorlar, bilakis gider teşkil ediyorlar. İnanın bazen toplumun genel ahlaki hamurunu sorguluyorum. Acaba başarılı kapitalizm uygulamasının sunduğu konforun ve yüksek eğitimin gölgesinde insanlıklarını kayıp mı oluyor? Bireysellik öyle bir inanç olmuş ki kendi çıkarlarının, ihtiyaçlarının ve haklarının dışında ‘kazançsız’ hiç bir etkileşime yer yok.
Sanırım o yüzden arkadaş edinmek de zor. İnsanlar burada tanımadığı biriyle amaçsız ama güzel bir muhabbetin tadını bilmiyorlar sanki. Belki de sağlıklı bir şey değil zaten. Tahmin ettiğim gibi ahlaki hamur bozuksa zaten herkesle muhabbet tekin de olmayabilir.
6 Ayın Zorlukları
Toronto’da 6 ay geçirirken en çok zorlandığım kısım, son 5 yıldır yaşamı birlikte keşfettiğim hayat arkadaşımın yanımda olmaması oldu. Daha önce de yazdığım gibi tabii ki hiç bir ilişki problemsiz değil ama günün küçük ve önemsiz de olsa bazı farkındalıklarını paylaşmak ve irdelemek ne güzel bir şeymiş. Çok şükür Live Love Thank sayesinde hepinizle bunları paylaşıyorum ama tabii ki karşılıklı bir rötar söz konusu. Yazıyorum, okunuyor, bazen biri bir yorum yazıyor, onu ben bir gün görüyorum, başka bir gün yanıt yazabiliyorum. Yadi yadi yada…
Halbuki anlık paylaşımlar paha biçilmez olur. Mesela bir grup içindeyken sadece ikinizin fark ettiği bir şey olur bazen. Göz göze gelirsiniz o anda. O bakış bir çok anlam içerir. İkinizin de yüzünde hiç farklı bir ifade yoktur. Belki başka kimsenin fark etmeyeceği kadar hızlıca gözlerinizi açıp büyütürsünüz ama bir salisedir o. İyi arkadaşlar ya da uyumlu eşler arasındaki müthiş bir iletişim türüdür bu. Hatırlayabilirseniz daha sonra kahkahadan koparak masaya yatırırsınız o olayı. İşte eşin dostun eksikliği böyle böyle çıkıyor uzaklarda. Mutluluk dedik ya o da böyle paylaşımlarla doğru orantılı sanki.
Geliyorum anacığım
Geçenlerde üniversiteden çok sevdiğim Kanadalı arkadaşım, kızını eşine teslim edip bir geceliğine bana kalmaya geldi. Muhabbet harika. Evden çıkmadık bile. Yiyoruz, içiyoruz, sohbet ediyoruz. Kanada’da böyle can bir dostum olduğu için şükrediyorum. Tuvalete gidiyor. Çıkmasını beklerken gülümseyerek tüm bunları düşünüyorum. Sonra sıra bana geliyor. Arkadaşımdan kısa bir süre sonra tuvalete oturuyorum ve oturduğum yerin sıcak olduğunu hissediyorum. Gözlerim doluyor. Bütün kışı tek başıma geçirdiğim için klozet hep soğuktu. Sorun değildi. Alışmıştım. Ama bir anda 6 aydır kimsenin ısısını bile hissetmediğimi fark edince içim bir hoş oldu.
Aynı ‘Kedi’ filminde boğaz manzarasını gördüğümde içimden birşeylerin koptuğunu hissettiğim gibi.
İşte mutluluk, yalnızlık gibi kavramlar gurbette böyle garip anlarda vuruyor insanı.
Elhamdülillah romantiğiz. Hissederek var oluyoruz.
2-3 gün sonra İstanbul’daki evimi, eşimi, ailemi, arkadaşlarımı, özlediğim sokakları, mekanları göreceğim.
Referandumda oy kullanacağım. Türkiye’nin 2017 Referandum öncesi ve sonrası sürümüne tanıklık edeceğim.
Bakalım hayat hangi sürprizlere gebe?
Hiçbir tahminim, hiç bir beklentim yok. Tüm güzelliklere açığım. Büyük bir sevgi yumağının beni beklediğini biliyorum. Kendimi çok şanslı, mutlu ve umutlu hissediyorum. 6 ay boyunca Kanada’yı yeniden tecrübe etmek harika bir fırsattı. Bakalım İstanbul’da görüşeceğim kişiler beni değişmiş bulacak mı? Bakalım Kanada bana gözle görülür bir şeyler katmış mı? Ya da bir şeyler almış mı benden?
Live Love Thank. Yaşa Sev Şükret çünkü biri olmadan diğerleri olamıyor 🙂
Kusura bakma ama sen bir apaçisin. Türkiye’ye yerleş sen en iyisi, kanadayı da türkleştirmeyin artık pis müslümanlar.
Yazınızı okudum. İsmime yer verdiğiniz için teşekkür ederim. 🙂 Anladığım kadarıyla Amerika ile Kanada arasında pek bir fark yok. Sadece Kanada dolarının kuru daha düşük. Lisans derecesini Moldova’da bitirip herhangi bir Avrupa ülkesinde ( Fransa, İngiltere, İspanya – bölümüne göre bakacağım.) yüksek lisans tamamlamayı düşünüyorum. O diğer yorum yazan soysuz zibidiyi de Allah bildiği gibi yapsın. Terbiyesiz it.
Yaban ellerde 6 aylık serüvenini paylaştığın her satır, aslında el kitabı gibi..
Kanada’ya gitmek isteyenlerin yaşayabileceği her durumu,duygusal iniş çıkışları,sorunları,yaşamı,mevsimsel gerçeği süsleyip püslemeden ”aynen budur”olarak görebileceği şekildeydi çünkü…
En azından okuyup da giden olursa ”duvara çarpmış gibi” olmayacak.
Kanada 15 günlüğüne senden mahrum olacak,sıra bizde..
Geleceğin tanınmış yazarına,
Kanada serüvenin sonu geldi mi, gelmedi mi, onu anlayamadım. Belki sen de henüz bilmiyorsundur.
Bloglarını severek okudum, kendini rahatsız hissetmediğin için çok sevindim.
Geldiğinde görüşmek isterim.
İnşallah İstanbul’u ve insanlarını da “sıcak” bulursun geldiğinde. Kanada’ya paranın hakim olmasına rağmen, çok sevecen insanlarla birlikte olabilmişsin. Bu da sevgndirici.
Yaaa, şu Kedi filmini seyretmek bizlere nasip olmadı henüz!!!
Petekcigim iyi yolculuklar diliyorum sana. Guzel bir tatil olsun. Sevgiyle kal ve HAYIRLI sonuclarla gel…
Çok güzel Bol şans dilerim.