Merhaba Dünya!
Sonunda Umur’un göçmenlik başvurusunu posta yoluyla ilgili bakanlığa gönderdik. Mutluyuz, gururluyuz, umutluyuz.
Tekrar bir araya gelip, hayatı birlikte keşfetmek için doğru yola girdik.
Üzerimden büyük bir yük kalkmış gibi rahatlarım diye düşünüyordum ama henüz o hissiyata erişemedim.
Altında ezilmeye devam ettiğim his ise yapmam gereken daha çok şey olduğunu düşünmem.
İşte modern insanın acısı. Yapmamız gereken, önemli işlerin asla bitmemesi. Yapmadıysak ya da geride kaldıysak hissettiğimiz suçluluk duygusu.
Kısır Döngü
Dışarı çıkış yolu, olumlu, verimli ürünleri olmayan kendi içine kapalı ve kendini tekrar eden sistem. ‘Kısır Döngü’yü böyle tarif edebilir miyiz?
Bu ifadenin anlamını ilk kez Kanada’da üniversite öğrencisiyken anlamıştım. Şimdi düşünüyorum ne kadar erken gelişmiş bu nahoş hissiyat. Henüz 20’li yaşlarımın başındayken çözümsüz gibi görünen ruh halinden nasibimi almışım demek. Halbuki üniversite okuduğumuz günler, rahat olabileceğimiz belki de son günler değil miydi?
Son günlerde yine bir ‘Kısır Döngü’ye kolumu kaptırmış, içimi kaldıran bir hızda nahoşluklar arasında dönüp duruyorum sanki.
İçinden çıkamadığımızı düşündüğümüz nahoş döngüler hayatta her noktada karşımıza çıkabilir demek ki. Hayat çok haz etmeyen bir rotada seyrederken, bir an bunu değiştiremeyeceğimiz düşüncesi ve korkusu sarar bilinci. Kendimize olan inancımız ve güvenimiz kısmı ve geçici bir felce uğrar adeta. Hayatımızın seyrini değiştirmek için ne yapmamız gerektiğini biliriz ama o geçici felcin etkisinden çıkamayız bir süre. ‘Kurban’ psikolojisi de besler bu hali. Ne de olsa damarlarımızda akan kanda bir tutam Müslüm Baba vardır. Biz ‘ala-türk’ lere kendine acıma ve durumu değiştirememe hissinin acımtrak tadı ayrı bir hoş gelir 🙂
Velhasıl, muhtelif meditasyon girişimlerim olsun, sportif aktiviteler olsun farkındalığımı ve enerji akışımı olumlu yöne çekmeye çalışıyorum bir süredir.
Kaybettiğim Live Love Thank mottoma da yeniden sarılıp, sizlere aşılamaya çalıştığım felsefemi yeniden kazanmak istiyorum.
Konuşmasına katıldığım Frank Berliner tam olarak da bu içinde olduğum ruh halinin, modern dünyanın bilinçaltımıza soktuğu sağlıksız dayatmalar sonucu olduğunu anlatıyordu.
“Sabahları meditasyon yaparken aklımıza gelen düşünceleri, endişeleri ve korkuları boş eve girmeye çalışan bir hırsız gibi görün” diyordu. ‘Çalacağı bir şey yok. Girsin ama girdiği gibi çıksın gitsin. Meditasyona oturduğunuz süre boyunca dünyaya ve kendinize sevgi gönderin, modern yaşamın dayattığı fikirlerin suya yazılmış kelimeler gibi kaybolmasına izin verin ve kendinizi olduğunuz kadar, yapabildiğiniz kadarla kabul edin.’
demişti.
İşte bunları düşünüp, kendimi yeniden kurgulamaya çalışıyorum.
Uzaklarda yalnız olmak zor bir varoluşmuş. Bir kere daha bunu anlıyorum.
Hayat dediğimiz bu yolculukta verdiğimiz kararlar farklı yollara sokuyor bizi. Ne kadar farklı, ne kadar zor olduğunu düşünürsek düşünelim aslında bütün gücümüz içimizde. İnandığımız ve istediğimiz gibiyiz. Nerede olursak olalım, kiminle olursak olalım.
Live Love Thank. Yaşa Sev Şükret. Çünkü biri olmadan diğeri olamıyor…
Çok güzel bir betimleme. Uzak. Yalnızlık ve arayış üstüne. Devamını bekliyoruz.
Teşekkürler Mehmet!
Bol şans ✌