Anneliğin ilk anından itibaren içinde olduğum yeni gerçekliğe dair gözlemlerim devam ediyor. Zamanında falıma bakan biri: ‘Sen hayatına başkasının hayatıymış gibi dışarıdan bakıyorsun. Film gibi uzaktan izliyorsun.’ demişti. Doğru bir tespit. Analitik biriyim. Anne olunca da değiştiğini farkettiğim bazı özelliklerim var. Eskiden de hep merak ederdim, annelik bir kadını değiştirir mi? Nasıl değiştirir? Kişiyi azaltır mı? Çoğaltır mı? Belki siz de merak ediyorsunuzdur. Gelin birlikte kurcalayalım bu konuları. Anne olunca özbenliğimi kayıp mı ettim? Ben artık sadece bir anne miyim? Sadece anne olmak ne demek? Petek ve diğer özellikleri, ilgi alanları nereye gitti? Peki anne olmak bana neler kazandırdı?
Parmak İzim
İlk kaybettiğim kimlik özelliğim parmak izim oldu. Şaka değil gerçek! Gerçi Covid günlerinde sürekli el yıkamaktan hepimiz benzer haldeyiz ama benim parmak izlerimi kaybetmem bebişin doğumuyla başladı. Bebeği ellemeden önce elini yıka, pompayı sterilize et, bebeğin altını sil, tulumdan kakayı çitile, yemek yap.. Ellerim mütemadiyen suda. ‘Elini sıcak sudan soğuk suya sokmayan’ Petek, anne olunca parmak izini kaybetti. Akıllı telefonum artık parmak izimi tanımıyor. Ne yaparsam yapayım düzeltemedim.
Ne kadar sembolik bir kayıp, değil mi? Başka bir canı bu kadar önemseyip, kendinden üst bir önem sırasına koyunca, seni sen yapan, seni diğer insanlardan ayıran, hükümetlerin bile imzan olarak tanıdığı parmak izini kaybetmen çok manidar. Aynı zamanda tevazu telkin eden bir durum. Parmak izim kimi temsil ediyordu? Kendimi nasıl tanımlıyordum daha önce? Mesleğimle mi? Kişilik özelliklerimle mi? Sosyal medyada paylaştığım aktivitelerimle mi? Ben kimdim? Şimdi parmak izi olmayan bir anne olmak, kimliksiz olduğum anlamına mı geliyor?
Bir yumurta, bir spermden oluşan embriyonun dönüştüğü küçük insanın günlük gelişimine yataklık ve tanıklık etmek çok öğretici bir durum. Kendime dersler çıkartıyorum. Her geçen gün bebeğin yeteneklerinin ve fiziksel özelliklerinin değişmesini gözlemlemek müthiş. Her gün, azar azar ama tutarlı bir büyüme ve gelişme.
Madem benim parmak izimden girdik konuya, onun parmak izi nasıl? Anne karnından sıkılı yumruk halinde çıkan elleri daha yeni açılmaya başladı. Meme emerken kedi patileri gibi minik parmakları açılıyor, avuçlarıyla ulaşabildiği yerleri iteliyor ve çekiştiriyor. Sonra kollarına verdiği emirlerle ellerinin objelere dokunabildiğini farketti. Daha hızlı savurunca elleri başka şeyleri de hareket ettirebiliyordu. Şimdi ise parmaklarıyla ve avucuyla hafif ve küçük eşyaları tutabiliyor. Hedefi o eşyaları ağzına sokabilmek. Henüz ağzına ulaşan sadece kendi parmakları oluyor. Elini kıvırıp objeyi ağzına denk getiremiyor. O da parmaklarının tadını çıkartıyor. O tombul parmaklarını iştahla ağzına sokuyor. Elindeki objeyi düşürüyor ve sonra dakikalarca şeker emer gibi parmaklarını emiyor. Ağzına sokmak için en ergonomik parmağının baş parmağı olduğunu keşfetmedi henüz. İşaret parmağı ile orta parmağını sokuyor ağzına. Sonra kendi boğazına kaçıyor parmakları ve emdiği sütler geri çıkıyor. Hiç rahatsız olmuyor bundan. Gülüyor ve devam ediyor. Son günlerde emziğini ağzına doğru daha iyi nişan alıyor sanki. Olacak! O emziği isteği doğrultusunda ağzına sokacak. Yakında o kadar kolay yapacak ki bunu doğduğundan beri emziği ağzına kendi sokup çıkartıyormuş gibi güvenli hissedecek. Bunun ne kadar sürdüğünden hiç gocunmayacak. Çünkü onun işi büyümek, denemek ve öğrenmek. Başarısızlık diye bir mefhumu yok. Yanılma diye bir endişesi, korkusu yok. Kendisinden beklentisi, yetişmesi gereken bir teslim tarihi yok. Oh ne güzel!. Sadece ‘olması’ gerekiyor.
Bizim de onu bu dünyaya getirme kararını vermiş anne babası olarak, sadece onun yaşamsal ihtiyaçlarını tedarik edip, güvenliğini temin etmemiz gerekiyor. Şimdilik. Gerisini o getirecek.
Bir zamanlar ben de yeni doğmuş bir bebek olduğuma göre, hala yaşadığıma ve büyüdüğüme göre, belki farkında değilim ama ben de her gün yeni bir şey öğreniyorum. Artık bir yetişkin olduğum için ve hayatta kalma becerilerim otomatiğe bağlandığından, ne öğrenmek istediğimi seçip, her gün azar azar, yavaş yavaş istediğim şeyi öğrenme, yapma şansım var. Öğreneceğim her hangi bir şey ellerimi kullanmaktan daha kolay olmalı. Oğlum beşinci ayına girdi ve hala elleri tam işlevini kazanmadı. Demek ki ben de kendimi yargılamadan, eleştirmeden, yapamıyorum diye kendi kendimi baltalamadan yeni bir şeyler öğrenebilirim. Yavaş yavaş. Ağır ağır. Bebek adımlarıyla. Bebek umursamazlığıyla. Stressizce.
Aman Allahım, ne güzel bir vahiy, bir ilham, bir farkındalık! Parmak izimi kaybetmiş olabilirim ama korkmadan kimliğime ekleyebileceğim daha pek çok özellik ve beceri var.
Mesajını aldım Evren. Fark ediyorum. Düşünüyorum. Deniyorum. Sabrediyorum. Eyvallah diyorum. Yoluma devam ediyorum. Live Love Thank.. Yaşa Sev Şükret..
Kendime Ayıracak Zaman
Evet, bu kavramı da unuttum neredeyse. Hatırlamaya çalışıyorum, en son kendime ait bir zaman dilimi oldu mu? Sadece kendim için ne yaptım? Geçen gün online terapi seansımda danışmanım epey bir altını çizdi. Çok önemliymiş. Sanki hayal meyal aklımda canlanıyor nasıl bir şey olduğu.
Şaka bir yana size bu satırları yazmak kendim için yapabildiğim tek şey. İyi ki varsınız, iyi ki okuyorsunuz, iyi ki destekleyip moral veriyorsunuz bana. Bir de yazarak hayatımı kazanmanın yolunu bulsam, işte o zaman ne kadar ‘mutlu bir Hollandalı’ olurum. Olacak. Yeni parmak izimi oluştururken, bu hayallerimi de gerçekleştireceğim. Yardım ve tavsiyelerinize ise her zaman açığım.
‘Zaman’ deyince, sadece bana ayıramadığım kısmı değil, kavram olarak kendisi de tamamen değişti. Yine Covidden dolayı üç aydır evde izole olmaktan, günlerimizin birbirinin tekrarı olmasından, büyük ihtimalle hepimiz benzer şeyler yaşıyoruz. Haftanın hangi gününde olduğumuzu, ayın kaçı olduğunu karıştırıyoruz.
İnsanın gecesi gündüzü bebek ve onun ihtiyaçları olunca ‘zaman’ daha da farklı bir önem kazanıyor. Mesela ne zaman duş alacağım çözmem gereken bir problem oluyor. O duşa rahat rahat girebilmem için bebeğin uyuyor olması, evden çalışan eşimin toplantısının ya da başka angajmanının olmaması, ev ve aileyle ilgili yapmam gereken işlerin önem sırasının yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Aynı şey sağlığım için gerekli bir kaç yoga pozunu yapmam için de geçerli. Bu aktiviteler eskiden kolaylıkla yapabildiğim şeylerdi. Mevzu olacakları hiç aklıma gelmezdi.
Şimdi duş almanın, yoga yapmanın, yazı yazmanın keyfini daha iyi anlıyorum. Duş alabilmenin zevkine şükretmek daha önce hiç aklıma gelmemişti. Meğer ne büyük bir lüksmüş. O sıcak su, o bana ait olan alan, o temizlik hissi, o suyun sakinleştirici gücü. Ne güzel ve yeni bir farkındalık. Çok şükür duş alabiliyorum. Çok şükür içinde olduğum zamanın farkına varabiliyorum. Elimden akıp gitmiyor. Ziyan ettiğimi düşünmüyorum. Az da olsa, zor da olsa tadına varıyorum. Live Love Thank.. Yaşa Sev Şükret..
Galiba anne olarak kaybettiğim özbenlik yok. Bebeğimin gelişimini ve kendi değişimimi gözlemleyerek kazandığım yeni bilgiler, kendime ve geleceğe olan inancımı tazeliyor. Ben de yeniden mi doğuyorum! Ne dersiniz?
Bazı nickname ler okuyorum instagram da şunun annesi bunun babası.. Çok tuhaf bulmuştum evet oğlumun annesiyim ama kimliğim sadece bu mu? Bu isimle mi anılmalıyım.. (evet bende gayet analitik bir tipim sanırım genlerde var bu petek ) sonra da şu karara vardım Mustafanın annesi kendi benliğime, kimliğime eklenen yeni bir zenginlik yeni bir öğrenme ve analiz etme okyanusu.. Ama nickname olarak çok saçma yazını okuyunca kendimi buldum ve geçtiğim yollardan geçen biri olduğunu görünce rahatladım harika yazmışsın
Petek’cim, guzel yazı. Cidden onca telaşın icerisinde kendini ogrenmek ve bebek ile iletisim kurmak…iste buna olgunlasma süresi deniyor.
Enjoy every moment.
Petek’ciğim, anlattığın sürecin bir kısmı Ömer’i büyütürkenki anılarımda olmasa da (farkediyorum ki,Senin kadar iyi gözlemci,senin kadar bilinçli anne değilmişim) Kerim’in ellerini tanıma,Sophie La Giraffe’ını ağzına götürme anlarının tanığı olma şansını yakaladım Paris’te. Sırada hava ısınıp ayaklarının özgür kalmasını izleyen Roman Can’ın ayak parmaklarını keşfetme günleri var..Eminim seni çok güldürecek ve eğlendirecek..Sevgiyle kucaklıyorum sizi..:-)
Petek’ciğim, uzun süredir sesin soluğun çıkmıyordu. İşe güce kapıldığını düşünmüştüm. Dün akşam birden aklıma geldin ve bloğuna baktığımda çok büyük bir sevinç yaşadım. Yuva kurmuşsun, çok yakışıklı bir oğluş dünyaya getirmişsin. Güzel kalbinin ödülü bu olsa gerek. Hayırlı, uğurlu olsun. Güle güle büyütürsünüz inşallah. Bu arada annelik de çok yakışmış sana. Ankara’dan sana ve minicik tatlış ayakların sahibine kucak dolusu sevgilerimi gönderiyorum. Umarım güzel günlerde, Toronto’da , yine bira içeriz.